Zamanı Dönüştüren Gelgit

Hepimiz yuvarladığımız bir sözcüğün karakteriyle yaşarız… Anlaşılmanın gurur verici öznesi ya da anlaşılmamanın yalnızlığı gibi… Sert bir kayanın içinde sıkışmış canlı veya hayata tahammül etmeye çalışan bir dize… “Dünyalar vardır, düşünemezsiniz; Çiçekler gürültüyle açar; Gürültüyle çıkar duman topraktan…”i Herkesin klavye uzmanı olduğu bir çağda yaşam, hangi canlıyı iyileştirir? Bir olgunun geçerliliğini sınamanın mümkün olmadığı bir […]

Hepimiz yuvarladığımız bir sözcüğün karakteriyle yaşarız…

Anlaşılmanın gurur verici öznesi ya da anlaşılmamanın yalnızlığı gibi…

Sert bir kayanın içinde sıkışmış canlı veya hayata tahammül etmeye çalışan bir dize…

“Dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
Çiçekler gürültüyle açar;
Gürültüyle çıkar duman topraktan…”i

Herkesin klavye uzmanı olduğu bir çağda yaşam, hangi canlıyı iyileştirir?

Bir olgunun geçerliliğini sınamanın mümkün olmadığı bir çağda…

Ne dil, ne felsefe, ne de günlük hayatta kucaklayamadığımız o gerçek…

Bir görüntünün etrafında yaşadığını sanan toplama bir düşünceyiz sanki…

Yaşamın anlamından çok, anlamlandırılması üzerine çabalayan

Karmaşaya tav olan bir yılgınlık,

Yüzümüze her daim çarpılan bir endişe…

Bu çağ hepimizi bir etiketle yaftaladı.

Avucumuza rakamlar, gözümüze ışıklar,

Bilgiyle kuşatıldığını sanan o parlak zihnimize özellikle…

Aklımızın sindirebileceği bir gerçek, bir olgu ve hatta yaşanmışların hiç biri…

“İçinizde, nedenini bilmediğiniz hıçkırıklar vardır. Sanki sizin dışınızda bir şeymiş gibi kıyınızda kalakalırlar…”ii

Hafızayla ilgiliydi her şey
Bellek ya da alışkanlıklarla
Yaratılan kasvetin kendi yaşamı,

Yaratılan hiçliğin kendi geleceği olduğunu sanan toplumlar…

Dünyanın hemen her bölgesinde bununla mutlu olan, bununla övünen,

Bununla geliştiğini sanan toplumlar…

Bir tutam hayalle dürtülüp, gündelik çilesine terk edilen o zihinsel paralanma…

Her türden söylemin etkisiyle, evinde göremediği temiz suyu, gıdayı umursamayan,

Çevre tahribatını önemsemeyen,

Kendi öz şaşkınlığına anlam veremeyen o kalabalık…

“Biz niye kendi zamanlarımızı yaşayamıyoruz. Niye hep başka zamanlar ve hep başka kendimiz?”iii

Aklımıza tutuşturulan bilgi…
Amma Doğru
Amma yanlış

Kirpikleri birleşmeyen bir ruh haline dönüşüyoruz

Ağzımız sürekli açık…

Bugün neye şaşıracağız diye…

Bugün kimin ağzıyla bağıracağız…

Bugün kimin şiddetiyle savrulacağız?

Bugün hangi kadının çığlığı, hangi çocuğun korkusu,

Hangi işçinin yoksulluğuna uyanacağız…

“Adamlar vardı bir taraflarda
televizyon kanallarında yitirilen çocuklar
gökyüzüne düşmemek için denize yapışan balıklar…”iv

Kalabalık halinde söylendiğimiz, eş zamanlı bunalım hali…

iGün Olur, Orhan Veli
iiÖlüm Hastalığı, Marguerite Duras
iiiKırmızı Kahverengi Defter, Nilgün Marmara
ivBaba Bana Bağırma, Akgün Akova

Exit mobile version