Zekât ve İnfak-1

Allah, verdiği nimet her ne ise mutlaka, bir pay ayrılmasını ve ayrılan bu payın da mutlaka bir ihtiyaç gidermek üzere verilmesini muhkem /değişmez ana birer hüküm olarak birden fazla ayette emretmektedir. Çünkü temel hedef, servetin belirli kişilerde birikmemesi olmaktadır Mearic-18. Cehennem’in ateşi,sırf kendi çıkarı için servet yığan ve imkânlarından muhtaçları yararlandırmayan kimseyi kendine çekip duracaktır. […]

Allah, verdiği nimet her ne ise mutlaka, bir pay ayrılmasını ve ayrılan bu payın da mutlaka bir ihtiyaç gidermek üzere verilmesini muhkem /değişmez ana birer hüküm olarak birden fazla ayette emretmektedir. Çünkü temel hedef, servetin belirli kişilerde birikmemesi olmaktadır

Mearic-18. Cehennem’in ateşi,sırf kendi çıkarı için servet yığan ve imkânlarından muhtaçları yararlandırmayan kimseyi kendine çekip duracaktır.

Haşr-7. Allahın o şehir halkından alıp elçisine savaşmadığı halde ver­diği mallar, Allah’ın bildirdiği dinin yayılması için ve ayrıca elçiye, akrabalarından ihtiyacı olanlara, yetimlere, diğer muhtaçlara ve yolda kalmışlara paylaştırılsın diye verdiği mallardır. Böyle paylaştırın ki o mallar, yalnız zenginlerinizin arasın­da dolaşan bir güç haline dönüşmesin).

Zekât, asırlardır sadece maddî ve genellikle para şeklinde ve ihtiyacı olana yardım edilmesi olarak tanımlanmış ve Kur’an’da yaklaşık 30 kadar ayette vurgulandığı halde “İnfak” kelimesi hiç gündeme getirilmemiştir. Halbuki verilen herhangi bir nimetten, ayrılacak olan paya, Kur’an’da zekât veya infak deyimleri kullanılmakta ve her ikisi birden “sadakalar” deyimi altında toplanmaktadır

Tövbe-60. Kaldı ki sadakalar /sosyal yardımlar /zekât ve infaklar, Allahtan bir farz /yükümlülük olarak sadece fakirlere, düşkünlere, sadakanın dağıtımında çaşan görevlilere, İslama sempati duyan muhtaçlara, kölelerin özrğüne, ödeme durumu olmayan borçlulara ve Allah yolunda göç edip yolda kalmışlara destek amacıyla verilmelidir. Bu usul ve uygulama Allah’ın farzıdır /emridir. Şüpheniz de olmasın ki Allah, her şeyi bilen ve her şeye hâkim olandır.

Altı yüz yirmi yedi yılında yapılan son büyük savaş olan Hendek savaşına kadar, Hz. Muhammed’in başkanlığında, belirli bir devlet yapısı henüz yoktu. Bundan sonra başlayan, devlet gibi yapılaşmaya paralel olarak, temel gayrimenkulleri dışında 80 gram kadar serveti olanlardan başlamak üzere, her gücü olandan gücüne göre Zekât karşılığı vergi alınmaya başlandı. Çünkü kamu görevlileri ve sabit ordu oluşturulma zorunluluğu ortaya çıkmıştı ve bunların karşılanması için de Devlet Bütçesine ihtiyaç vardı. Bu nedenle de, vergi olarak Zekât verilmesi, bütün inananlara muhkem /değişmez bir hüküm olarak farz kılınmıştır

Fussilet-6. Şirk-ortak koşan düşüncelerden ve riyakârca ibad etmelerden uzak durmayanların /küfre sapmışların, Ahreti inkâr edenlerin ve elde ettikleri imkânlardan toplumu yararlandırmak üzere  zekât olarak vermeyenlerin” vay haline!.

Dikkat edilirse, zekât için Kur’an’da belirli bir oran ve miktar belirtilmemiş, bu konu devlet yetkililerinin devletin ihtiyacına göre olacak kararlarına bırakılmıştır.

Hz. Muhammed ve Kur’an’a iman edip, bildirilen muhkem /değişmez ana hükümlere uyan toplum genişleyip, devlet yapısı da geliştikçe, Zekât‘ın bütün toplumun faydalanacağı aktivitelere de pay ayırmak demek olduğu gerçek anlamına kavuşmaya başlamıştır. Örneğin daha Hz. Muhammed Fatiha ile İslâm dinini ve Kur’an’ı ilan etmeden önce 3. sure olan Müzzemmil-20. ayette, Kur’an’ı öğrenenlerin, bu öğrenme nimetinin zekâtı olarak, başkalarına da öğretmeleri istemi yanında, ayrıca sosyal yardımlaşma faaliyeti demek olan salâtın maddî desteği olmak üzere Allah’tan alacaklı kılacak önemli muhkem /değişmez ana hükümlerdendir

Müzzemmil-20. Vaktiniz elverdikçe ve zorlanmayacak şekilde, fırsat buldukça Kur’an’ı anlayarak, düşüne düşüne okuyun, salâtı (dayanışma ve yardımlaşma toplantı ve faaliyetlerinizi) kurumsallaştırarak (Vakıf, dernek vs şeklinde) uygulamayı devam ettirin ve zekâtı verin, böylece de bu iyi ve güzel davranışlarınızla Allah’tan alacaklı olun.

Müminun-4. ayette, mümin olanların önemli amellerinin, bir zekât olmak üzere, Allah’ın yarattıklarına toplumsal katkı sağlamak olduğuna değinilmiştir.

Müminun-4. Mümin olanlarınher işlerinde Allah’ın yarattıklarına katkı “zekât olarak” ve diğer olumlu /salih ameller ön plandadır.

İşte Allah’ın yarattıklarına, toplumsal bir katkı şeklinde yapılması istenen Zekât muhkem /değişmez ana hükmü, resmî devlet vergisi dışında okul, kütüphane, öğrenci yurdu, yaşlılar bakım evi, çocuk yuvası, yol, çeşme, mescit-cami yaptırma veya kitap, konferanslar şeklinde toplumu bilgilendirme yöntemlerinden herhangi biri de olabilmeye başlanmıştır. Dolayısıyla günümüzde de, vergiyi ihmal etmemek üzere, saydığım bu girişimlerden herhangi birini yerine getirmek, zekât hükmünü yerine getirmek demektir. Ancak ilk ve en önemli Zekât vergi olmakta ve bu nedenle de vergi vermek, kutsal bir vatan görevi de olmaktadır.

Tövbe-71. ayete baktığımızda, hiçbir muhkem /değişmez ana hükmün birer ibad etme /kulluğu ifade etme olarak yerine getirilmesi engellenmemekte ve erkek ile aynı iman sorumluluğuna tabi tutulan kadının da erkek ile aynı şekilde zekât vermesi istenmektedir.

Tövbe-71. Buna karşılık mümin erkekler ve min kadınlar ise birbirlerinin destekleyicisidirler. Ve onlar insanlara iyilikleri ve güzellikleri öğütlerler, kötülükten ve çirkinliklerden uzaklaştırırlar, salâtı ikame ederler, zekâtı verirler ve Allah’ın buyrukları ile Onun buyruklarını bildiren elçisinin bildirdiklerine uyarlar. İşte Allah, bunlara rahmet eder. Allah üstündür /Aziz ve her şeye hakim olandır.

Sadakalardan diğeri olan İnfak ise, toplumsal olmayan ve bir veya birkaç kişiye sınırlı olan, diğer bir ifade ile Allah’ın vermiş olduğu herhangi bir nimetten, bireysel olarak ve bir veya sınırlı birkaç  muhtacın ihtiyacını gidermek üzere pay vermek demektir.

Yasin-47. Şirk-ortak koşmakta olanlara, “Allah’ın size verdiği imkânlardan, muhtaç olanları yararlandırın yani infak edin” denildiğinde de onlar; “Allah’ın dilediği takdirde doyurabileceği o iman etmişleri biz mi doyuracağız? Siz gerçekten iyice azıtmışsınız” diye karşı çıkarlar.

İnfak’ın, muhkem /değişmez bir hüküm olması nedeniyle, önemli bir ibad etme yöntemi olarak uygulanması başlıca Kalem-24, Duha-9-10, Yasin-47, Zariyat-17, Nahl-90, İbrahim-31, Hakka-34, Mearic-25, Bakara-3, 219, Enfal-3-17, Hadid-7-11-24, Muhammed-38, Ra’d-22, İnsan-8, Hac-35, 78, Münafikun-10 ve Teğabun-16. ayetlerde belirtilmiştir

İbrahim-31. Ya Muhammed! İman etmiş olan kullarıma da, “Onlara verdiğimiz nimetlere dayanan hiçbir alış-ve­rişin ve dostluğun yarar sağlamayacağı hesap günü gelmeden önce, salâtı ikame etmelerini, ken­dilerine verdiğimiz rızklardan (maddi, manevi destek, bilgi vs den) gizliden veya açıktan, muhtaç olanlara birer pay vermelerini /infak etmelerini” söyle.

Başkasının bir ihtiyacını gidermek, diğer bir ifade ile bireysel yardım demek olan infak girişimi, mutlaka uygulanması ve esirgenmemesi gereken bir girişimdir

Duha-10. Ve gerçekten ihtiyacı olanı da geri çevirme /olumlu olacak çabanı esirgeme.

Haftaya kaldığım yerden devam etmek üzere. İnşallah

NOT- NÖVAK Vakfımızın kitaplarının gelirleri ile Eskişehir Tıp Öğrencilerine burs veriyoruz. Özel günlerinizde kitaplardan alır veya hediye ederseniz bize destek olur ve öğrenci sayımız artar: “DİN VE BEYİN”, “SON DAVET KUR’AN Tercümesi”, “KUR’AN KADINI KORUYOR”, “OKU! Konularına göre Kur’an ayetleri”, “KUR’AN’IN KULU KÖLESİ MEVLANA”, “TEVRAT VE İNCİL’DE ÖNCEKİ İSLAM”, “KUR’AN VE SON İSLAM”, “ALLAH İLE ANLAŞMAMIZ VAR”, “ALLAH’TAN ALACAKLI OL”, ÖZDE DİNDAR, SÖZDE DİNDAR” ve “ALLAH KİMİ SEVER, KİMİSEVMEZ”

Exit mobile version