—
Geçtiğimiz hafta bir gurup dostla yemek yerken sohbet arasında birden bire zengin çalar mı sorusu ortaya atıldı.
Herkeste bir şaşkınlık ve bunu izleyen zaman dilimi içerisinde de bir düşünce oluştu.
Denildi ki; önce zenginin nasıl zengin olduğuna bakmak gerekir.
Alın teri ile kazanılmış helal bir zenginlik ile bunun dışındaki bir yöntemle edinilmiş servetten dolayı oluşan zenginliği birbirinden ayırmak gerekir.
Eğer alın teri ile edinilmiş bir servetten dolayı zenginlik söz konusu ise, o zenginin çalma gibi bir kötü ve suç teşkil eden huyunun olmaması gerekir. Zira alın teri ile para kazanan, helal servet sahibi olan kişi hiç bir zaman yolsuzluğa bulaşmaz, çalmaz aynı zamanda çaldırmaz da.
Ama eğer edinilen servet gayri meşru yollarla kazanılmış, içinde alın teri olmayan ve helal bir kazanım olmadığı her halinden belli olan bir yolla elde edilmiş ve böylece zengin olunmuş ise, zengin çalar mı sorusunu bu gibi kişiler için sormak gerekir.
Esasen zenginlik parayla, pulla, servetle değerlendirilemez.
Her şeyden önce kişide ruh zenginliği olmalıdır.
Kişi ruh ve gönül zengini ise, bunun edindiği servette bilinmelidir ki alın teri ile oluşmuştur. Yani o kişinin serveti helaldir. İçinde haram para yoktur içerisine kul hakkı girmemiştir.
Öncelikle böylesi zenginlerle diğer zenginleri birbirinden ayırmak gerekir görüşü yemekte bulunanlarda hakim bir kanaat oluşturdu.
İçinde alın teri olmayan, kul hakkı bulunan, helal olmayan, haram olan yol ve yöntemlerle elde edilen para ile zengin olanların çalıp çalmayacağı tartışma konusu yapılmalıdır denildi.
Denildi ki; bu tür zenginler doymak nedir bilmezler. Tıpkı obur yaratıklar gibi işkembelerine parayı doldurdukça doldurmak isterler. Kendilerini bir türlü frenleyemezler.
Frenleyemedikleri içinde bulaştıkları yolsuzluk batağına daha da girmek için çabalayıp dururlar.
Böylesi yolla zengin olanlar çalmaya devam ettikleri gibi çalabilmeleri içinde başkalarının da çalmasına yol açan tutum ve davranış içerisine girerler.
Bu şekilde yolsuzlukla, kul hakkı ile, içinde birçok kişinin ahının ve bedduasının bulunduğu servetleri edinmeye, zenginliklerine zenginlik katmaya devam ederler.
Böylesilerin zenginliklerine temiz zenginlik denmesi elbette ki mümkün değildir.
Bu tür zenginlere olsa olsa kirli zengin demek mümkündür.
İşte yemeğin başında sorulan soruya şu şekilde bir yanıt verilmesinde fikir birliği oluştu: İçinde alın teri olmayan, kul hakkı bulunan, yolsuzluk yolu ile elde edilmiş servet sahiplerine olsa olsa kirli zengin denilir. Bu kirli zenginler içinde çalar mı sorusunu sormak abesle iştigal etmek gibi bir şey olur. Zira bu kişilerin zenginlikleri kirli olduğu için elbette ki kirli zenginliklerine kirli paralar katmak suretiyle servetlerini giderek arttırma yoluna gitmek isteyeceklerdir.
Ama yaşayan görür misali aksi hiçbir zaman kanıtlanmamış olan bir kural vardır: Bu dünyada iyiliğinde, kötülüğünde karşılığı mutlak olarak görülecek ve kişiler bunu sağlıklarında da yaşayacaklardır.
Alın teri ile kazanılmış temiz bir servet sahibi olan zengin, bu dürüst çalışmasının karşılığını bu dünyada fazlası ile görecek ve mükâfatını alacaktır.
Alın teri ile kazanılmayan ve bu suretle kirli zengin olarak adı çıkmış bulunan zengin de yine yaptığı yolsuzluğun, yediği kul ve yetim hakkının karşılığı olan cezayı yaşamında misli ile görecek ve ödeyecektir.
İşte zengin çalar mı sorusunun yanıtı bu düşüncelerin ortaya atılmasına, tartışılmasına neden oldu.
Özetle: Kirli zengin çalarda, çaldırır da. Ama bu dünyada yaptıklarının cezasını da fazlası ile öder….
nabiinal@hotmail.com