22 bin adet basıldı

Ama tartışma da yarattı İki Hataylı Fotoğraf Sanatçısına ait görselleri ‘izinsiz’ kullandığı gerekçesiyle ‘hukuksal’ bir sürece giren “Mozaik Diyarı Hatay” Kitapçığı, 50 ve 61. sayfalarına ekli hatalarıyla da ‘kontrol’ ve ‘denetim’ noktasında ‘neredeyiz’ sorusunu sordurtuyor… Haber/Tamer Yazar Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından ‘resmi’ olarak desteklenen bir çalışmaya dair yaşanan tartışma, iki yönlü ilerliyor. Tartışmanın ilk […]

Ama tartışma da yarattı

İki Hataylı Fotoğraf Sanatçısına ait görselleri ‘izinsiz’ kullandığı gerekçesiyle ‘hukuksal’ bir sürece giren “Mozaik Diyarı Hatay” Kitapçığı, 50 ve 61. sayfalarına ekli hatalarıyla da ‘kontrol’ ve ‘denetim’ noktasında ‘neredeyiz’ sorusunu sordurtuyor…

Haber/Tamer Yazar

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından ‘resmi’ olarak desteklenen bir çalışmaya dair yaşanan tartışma, iki yönlü ilerliyor. Tartışmanın ilk ayağı, Hatay adına ‘tanıtım’ başlığında hazırlanan ve 22 bin adet basıldığı ifade edilen “Mozaik Diyarı Hatay” Kitapçığı içinde yer alan bazı fotoğrafların ‘izinsiz’ kullanılmış olması. Hatta fotoğrafların sahibi noktasında ‘başka’ kurumsal bir isme yer verilmiş olması!
Tartışmanın diğer ayağı ise, Kitapçık içinde yer alan iki önemli ‘hata’… Konuya ilişkin bir araya geldiğimiz Fotoğraf Sanatçısı, ki ‘tartışmalı’ fotoğrafların sahiplerinden biri, kitapçığın 50 ve 51. sayfalarına işaret ederken, burada Saint Simon Manastırı diye verilen fotoğrafın Suriye’den bir manastır kalıntısına ait olduğunu, Kitapçığın 61. sayfasında yer alan ve İmma Kalesi (Reyhanlı) diye verilen fotoğrafın ise BAKRAS Kalesi’ne (Belen) ait olduğunu ifade etti. Ederken de, bunun ‘kabul edilemez’ bir hata olduğunun da altını çizdi.
-NASIL FARK EDİLMEDİ?-
Merak edilen, Hatay Valisi Erdal Ata ile Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı (Hataylı) Hüseyin Yayman tarafından birer ‘önsöz’ eklenerek, ‘kurumsal’ hatta ‘resmi’ bir kimlik kazandırılan Hatay Kitapçığı’nda nasıl olup da bu hataların meydana geldiği, gelebildiği… Hatta ‘resmi’ eller tarafından ‘tanıtım’ adına hediye dahi edilen böylesi bir hazırlığın süreci içinde ‘denetimin’ ve ‘kontrolün’ nasıl olup da böylesine kaçabildiği…
-HUKUKSAL SÜREÇ-
50 ve 51. sayfalarda kocaman bir fotoğraf ile verilenin, Samandağ-Akdenir’deki Saint Simon Manastırı değil de Suriye’deki bir manastırın kalıntıları olduğunun gözden kaçmasını ya da 61. Sayfada paylaşılan kalenin İmma Kalesi (Reyhanlı) değil de Bakras Kalesi (Belen) olduğunun bilinmemesini eleştiren isimlerden biriyle, görselleri ‘izinsiz’ kullanılan Hataylı Fotoğraf Sanatçısı ile bir araya geldik, konuyu konuştuk.
Sürecin kendileri adına hukuksal bir yola girdiğini ifade eden ve olması gerekenler noktasında ‘adım’ atmaya devam edeceklerini açık bir dille söyleyen, ancak şu aşamada ismini açıklamak istemeyen Fotoğraf Sanatçısı, eleştirileri ile eldeki tabloyu herkes adına netleştirdi. Söyledikleri mi?
“Açıkçası, yaşananlar noktasında bir şey diyemiyorum… Ama ne yazık ki, bu memleket bu kadar sahipsiz bir memleket. Olan mı? Bu hazırlanan kitapta, biz Hataylı fotoğraf sanatçılarının fotoğrafları bir şekilde kopya edilmiş. Hatta bu fotoğrafları da DB İmaj adı altında kendilerine mal etmişler. Hadi bunu da geçtik… Biz zaten, bu kitapçıkta bulunan bazı fotoğrafların sahipleri olarak ‘mahkemede’ kendi hakkımızı arayacağız. Ama orada çok çok önemli iki hata var.
Suriye’nin Halep kentinde bulunan STİLİT Simon Manastırı’nı Samandağ’da bulunan STİLİT Simon Manastırı olarak göstermeleri korkunç bir şey. Hiç affedilecek bir şey, bir durum değil. Burada yöneticiler var, bu kitabı yapan insanlar var, Müze Müdürlüğü var, Kültür Müdürlüğü var, Kültür Bakanlığı’nda bir sürü insan var… Onların bu hatayı görmemeleri çok garip. Ve bu kitap 22 bin adet basıldı.
Buradaki ikinci hata mı? Reyhanlı’da bulunan İmma Kalesi’ni, ki burası ufak bir kale kalıntısı, sınırda bulunan bir yer… Burayı ise Bakras Kalesi olarak geçmişler! Bu daha korkunç bir hata. Bulunduğumuz şartlarda, turizmin bu kadar gerilediği bir dönemde böyle bir hata kabul edilemez, ki 22 bin adet… Her yere gitti, dağıtıldı, satıldı… Peki, okuyanlar bu hataları görmeyecek mi? ‘Nerede bu yöneticiler? Bu hatayı nasıl yapmışsınız?’ demeyecekler mi?
Fotoğraflarımız konusuna gelirsek eğer… Biz arkadaşlar olarak mahkemeye henüz vermedik. Biliyorsunuz, biz sanatçılara yasalar çerçevesinde, Fikir ve Sanat Kanunu’nun 20. Maddesi’ne göre tanınan haklar var. Bu hakları kullanacağız, ki ben yıllarımı vermişim bu işe. Benim eserimi benden habersiz hiçbir şekilde kullanamaz ve alamazlar. Çünkü burada benim bir ‘iznim’ söz konusu değil. Bunlar tabi bedelini de ödeyecek, ama bedeli de inanın ‘para’ da değil. Zira insanı öldürdükten sonra bir anlamı da yok zaten. Burada önemli olan, bundan ders alabilirler mi?
Açıkçası fotoğrafları ne şekilde elde ettikleri beni hiç ilgilendirmiyor. Benim ispatım var. Diğer sanatçı arkadaşın da ispatı var. Bunu ‘mahkeme’ heyeti takdir edecek. Kanunlar karşısında herkes eşit. Ben de hakkımı yasal açıdan arayacağım.”
-YAYMAN DESTEĞİ-
Katılım gösterdiği noktalarda, bugün iki noktada ‘tartışmalı’ kitapçığın Hatay Turizmi adına tanıtımını yapan isimlerden biri, Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Hüseyin Yayman. Ancak bahse konu hataların Yayman tarafından fark edilip edilmediği çok net değil. Çünkü söz konusu kitapçık için oldukça samimi bir dil kullanan ve o dille de devam eden bir yazı kaleme alan Yayman, bakın neler söylemiş:
“Hatay’a dair anlatılabilecek sayısız efsane ve hikâye var. Ama benim de doğup büyüdüğüm bu toprakları anlatmaya başlamak için belki de en doğru kelime, hoşgörüdür. Söz konusu Hatay olduğunda, empati, gelişi güzel seçilmiş bir sözcük olmaz. Çünkü Hatay, 21 yüzyılda bile barışa kardeşliğe aç bir dünyaya, binlerce yıldır, eşine az rastlanır bir hoşgörü dersi vermekte. Hatay’da, binlerce yıldır; Türkü, Arabı, Kürdü, Müslümanı, Hristiyanı, Yahudisi barış içinde yaşıyor. Hatay, birlik ve kardeşlik içinde bir arada yaşama kararlılığına sahip. Bunu, Hatay’ın her sokağında, her insanında hissedersiniz. Hatay, hikâyesi olan bir şehirdir.”
Yazının finali ise daha samimi, daha içten…
“Şimdi size doğup büyüdüğüm, yollarında yürüdüğüm derelerinde yüzdüğüm, hayallerimin şehriye Hatay’ımızın güzellikleriyle baş başa bırakıyorum…”
O zaman sorulması gereken de net… Bu kadar içten ve bu kadar samimi bir çaba ile desteklenen, turizmini uzun süredir zorunlu bir nadasa yatırmış Hatay için de oldukça değerli ve önemli paylaşımlar içeren böylesi bir ‘kitapçık’ nasıl bu kadar bariz ‘hatalar’ ve ‘tartışmalar’ içerir? Bu bariz ‘hatalar’ ve ‘tartışmalar’ nasıl olur da tüm kontrol ve denetimlerde ‘gözden’ kaçar?
-VALİ DE YAZDI-
Tabi, bu kitapçık için yazı kaleme alan tek isim Yayman değil. Hatay Valisi Erdal Ata da bu isimlerden biri… Onun söyledikleri mi?
“Hatay; Türkiye’nin Ortadoğu’ya, Ortadoğu’nun da Akdeniz’den dünyaya açılan kapısı. Binlerce yıllık tarihiyle medeniyetlere ev sahipliği yapmış yeşilin ve mavinin eşsiz kenti bir tarafta, Amanos Dağları ve yaylaları diğer tarafta, başta Amik Ovası olmak üzere verimli ovaları ile bir doğa cenneti. Zeytini, pamuğu, narenciyesi ile tarımın, demir-çelik üretimi ile sanayinin, kültürel mirasıyla ve daha birçok değerleriyle de turizmin Akdeniz’deki yükselen yıldızı.”
Yazının devamı ve finali mi ?
“Hatay’ın Turizm potansiyeli son derece zengin. Çünkü yörenin turizm potansiyelini besleyen kültürü ve kültürel değerleri alabildiğine yoğun ve geniş. Tarihte sözü edilen 23 medeniyetinin 13’ünün izlerini bu bölgede görmek mümkün. Bu da, Hatay’ın medeniyetler yönünden çok köklü – çok zengin bir potansiyele sahip olduğunu gösteriyor. Anlatmakla bitiremeyeceğimiz zenginlikleri hakkında bir bilgi bağlamında hazırlanan bu eki ilgilenenlerin faydalanacağı bir çalışma olarak beğeninize sunuyoruz.”
O zaman burada da sorulması gereken şey oldukça net… Hatay’ın Valisi tarafından ‘beğeninize sunuyoruz’ diyerek omuzlanan bu samimi dile rağmen, eldeki hatalar Valilik düzeyinde ‘nasıl’ oldu da fark edilmedi? Vali tarafından ‘Hatay’ adına en ‘resmi’ ağızdan tavsiye edilen bir ‘kitapçık’ nasıl oldu da bu kadar bariz hatalarla basılabildi ve hatta 22 bin adet baskıya ulaşabildi?
-SORULARIMIZ NET!-
Hataylı iki fotoğraf sanatçısının hukuksal anlamda ‘haklarını’ arayacağı sürecin henüz başındayız. Ancak söylenenler de eleştiriler de oldukça net. Peki, bundan sonrasında ne yapılacağı net mi? Valilik ya da Bakanlık, bu kitapçığı ‘hatalarıyla’ paylaşmaya devam edecek mi? Peki, Saint Simon Manastırı diye Suriye’deki bir manastır kalıntısına yer veren hatasını kabul edecek mi?
Cevaplar henüz bilinmiyor! Ama bilinen bir şey var ki, olmamış…
YAPILAN, HİÇ OLMAMIŞ!

Exit mobile version