İncelmiş bir kabuğa, kırılganlığın ne olduğunu kim anlatabilir?
Dış dünyaya kapatılan zihin ve zorunluluğun yarattığı özgüven kaybını…
Bedenimizde yaşanan her hasar, bir boşluğa işarettir ve belki sıra dışı bir tanıklığa…
Kendinize uyanmak gibi bir durum bu,
Yaşamı bir dönüm noktasıyla algılamak, bir yenilenme çabası…
Sadece duygularımızın baş edebileceği bir sorun değil elbette…
İçimize birikmiş bir sorun değil…
Kurgusal ve açmazı olan bir sorun…
Bireye bu yaşananların ne olduğunu anlatmak…
Kalabalığın ne olduğunu…
Yalnızlığın nasıl tanımlandığını…
Görünür olma histerisinin nelere mal olduğunu…
Beğendirme kaygısının zihnimize baskıladığı o kulak çınlamasını…
“Gece hiç ses yok.
Yalnız kükremesi boşluğun
Ve saydam belirsiz ayın ışığı…”i diye sesleniyor Ritsos
Her aksamaya hastalık gözüyle bakmamalı…
Durgunluğa özellikle, göz kayması ve dalıp gitmelere…
Yoksa bunca sözcüğün, tekrarına katlanmak zorunda olduğu bir çağda nasıl iyileşebiliriz?
Başka nasıl baş edebiliriz…
Geçmişe bakmakta ciddi zorluklar yaşayabiliriz elbette… Belleğin kendisine sırt çevirmek…
Hissetmek ve yaşamak arasındaki, o ince tanışıklığın yarattığı hiçlik anı…
Mutluluk bir yere kadar…
Evreni tanımak ve onunla baş edebilmenin yollarını bulmak…
Kurgunun ve gerçeğin buluştuğu yeri işaretlemek…
Ayrıştığı ve sadeleştiği yer…
Şiire eklemlenmiş dil…
Toplum ya da kalabalığa…
Bunca sözcüğün tekrarına katlanmak zorunda olduğu bir çağda, yaşamak mı sadece
Yoksa aynanın bize sunduğu görüntüyü iyileştirme telaşı mı?
“İlerliyorum, ey yeryüzü yolcuları,
Var olan gelecekten
Denizlerin çok ötesine, atan nabızlarımla…” ii
Karartının içini hep merak etmişimdir…
Sığ suların içine çektiği renkleri…
Doğanın bıraktığı izleri…
Her şey bu kadar darmadağınken, dilin kendini ifade etme telaşını…
Kaçışları, susuşları ama en çok da yüzümüze kekeme sözcükler bırakan kopuşları…
Hayatın karşılığını hayata bırakmamalı, gölgenin sızısını bilhassa.
Kim kimi iyileştiriyorsa ona…
Kendinize uyanmak gibi bir durum bu, güneşin doğuşuna, ağaçların, kuşların, böceklerin…
Kaygılara bir isim bulmalı ya da bir lakap
Hırpalanmış, gelişigüzel sözcüklere…
Bizi bir çemberde mahsur bırakan acılara…
Sözünü damıtarak belki, hayal ederek ve hatırlayarak…
Adımlarına güvenerek, onca rengi, sesi ve bakışı kucaklamak
Ancak hep bir soru, hep bir merak…
Neye ne kadar görünmeli, neyi ne zaman?
iSessizliğin Sesi, Yannis RITSOS, Çev: Cevat ÇAPAN
iiAŞK ŞİİRİ, Vicente ALEIXANDRE, Çeviri: Sait MADEN
YORUMLAR