1970 yılında Antakya Lisesi’ni, 1974 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdim. 18 aylık askerlik döneminden sonra 1976 yılında öğretmenliğe başladım.
2002 yılına geldiğimde yoğun bir kültür sanat ortamında buldum kendimi. İl dışı ve yurtdışı çok sayıda etkinlik için davet almıştım.
2002 yılında kendi isteğim üzerine,28 yıl emek verdiğim ve çok sevdiğim öğretmenlik mesleğinden emekliye ayrıldım. 1976 yılında Antakya Merkez Lisesi’nde başlayan öğretmenlik yaşamım, Harbiye Lisesi’nde son bulmuştu. Öğretmenlik yaşamım boyunca, öğrencilerimi sevdim, meslektaşlarımı sevdim, velilerimi sevdim. Hala bir öğrencimi, bir meslektaşımı, bir velimi gördüğümde bir huzur buluyorum, seviniyorum.
Emekliye ayıldıktan yaklaşık bir ay sonra 3 aylığına Avrupa’nın farklı ülkelerine gittim. Böylece, İlk kez uçağa bindim, ilk kez ülkem dışında farklı ülkeler gördüm. İlk kez yaşadığım kenti, Antakya’yı, dışarıda tanıtmanın heyecanını yaşadım. İlk kez, yabancı dil bilememenin ezikliğini duydum…
Frankfurt Havaalanı’na iner iner inmez, Doğu ile Batı arasındaki gelişmişlik farkını hissediyorsunuz. Zaman geçtikçe; Batı’nın daha rahat ve mutlu olduğunu anlıyorsunuz.
Avrupa’yı gördükten iki ay sonra İran’ın 8 ilini gezme olanağım oldu. İtiraf edeyim ki, İran’da gördüğüm sıcaklık çok farklıydı. İran’daki tarihi ve kültürel değerler çok etkileyiciydi. Binlerce yıllık tarihi kentlerin yağmalandığı bir dönemde İran’ı görmek daha bir anlam kazandı. İran’la ilgili notlarımı dönüşte “Doğuya Açılan Pencere” adıyla kitaplaştırdım.
İran gezisinin hemen ardından “Uzak Komşumuz” Suriye’ye bir turla gittim. Halep, Şam, Lazkiye kentleri adeta büyüledi beni. Halep Kalesi, Halep Çarşısı, Zekeriya Camisi, Kassiyun Dağı, Emevi Camisi, Hamidiye Çarşısı, Ugarit… hafızalardan kolay kolay silinmeyecek yerler.
2003 yılında arkadaşların ricası üzerine Aalen Antakya Kültür Derneği’nin başına geçtim. Zaten Merkezi Ankara’da olan Edebiyatçılar Derneği’nin Antakya Temsilcisiydim. İlk iki yıl iki derneği bir arada yürüttüm, daha sonraki yıllarda Aalen Antakya Kültür Derneği’ni ön plana çıkardım. 2005 yılında Türkiye Yazarlar Sendikası’nın Antakya Temsilciliğini aldım. Günümüze kadar Sendika ve Dernek bir arada gidiyor.
Aalen Antakya Kültür Derneği 2002 yılında Kardeş Şehir Aalen’de, ardından Antakya’da kuruldu. Derneğin kuruluşunda her iki şehirde de Ali Büyükleyla’nın büyük katkıları olmuştur. Şu an Aalen’deki derneğin başkanlığını Vecdi Temizkan sürdürmektedir. Güçlü bir yönetim kadrosuyla kardeş şehirde çok güzel işlere imza atmaktadırlar.
Aalen Antakya Kültür Derneği olarak, kentimizin kültürüne, sanatına, sporuna, eğitimine katkılar sunmaya çalıştık. Çalışmalarımızla ilgili olarak 20 civarında kitap çıkardık. Kentimizin değerleri için, ilgili STK’larla birlikte sempozyumlar, paneller düzenledik.
Yahya Kanbolat sempozyumu, Sevgi Barış ve Hoşgörü kenti Antakya Sempozyumu, Davud el Antaki Semopzyumu, Cemil Meriç Sempozyumu, Aknehirli Süleyman el İsa Sempozyumu, Felsefe-Edebiyat İlişkileri Sempozyumu…. Bunlardan birkaçı.
Aalen Antakya Kültür Derneği olarak belediyemizi başvurup birçok değerimizin (Ali Yüce, Ayla Kutlu, Sabahattin Yalkın, Cemil Meriç, Davut El Antak..) adının park ya da sokaklara verilmesini sağladık.
Hatay Harmanından Ali Yüce, Saksı Çiçekleri (Ali Yüce), Süleyman El İsa’ya Saygı, Düşünce Hayatımızda Cemil Meriç… yapıtları birden fazla baskı yaptı.
2003 yılında başlattığımız Antakya Edebiyat Günleri’nin bu yıl 19.ncusunu gerçekleştirdik. Pandemi nedeniyle iki yıl ara vermek zorunda kaldık.
Çok dilli koromuz, Antakya Defne Barış Korosu, sekizinci yılını doldurdu. İl içinde ve il dışında 30 civarında konser verdik.
Uluslararası Akdeniz Kentleri Kültür Sanat Etkinliklerinin beşincisini yaptık.
Ücretsiz İngilizce seminerlerimiz, Yaratıcı Yazarlık Atölyemiz devam ediyor.
Ağustos ortalarından başlamak üzere 20. Yıl kutlamalarımız başlıyor. Yıl sonuna kadar onlarca etkinlikle derneğimizin 20. Kuruluş yılını kutlayacağız.
20 yıllık çalışmalarımızın özeti olan kitap Temmuz ayı içinde okurlarımızla buluşacak.
2004 yılında genel Merkezi Şam’da bulunan Arap Yazarlar Birliği ile üç yıllık bir kültür protokolü imzaladık. Böylelikle Türk ve Arap edebiyatçıların aracısız birbirlerini tanımalarına katkı sunduk. Bu protokolden sonra, ülkemizin birçok kentinde Arap konukları ağırladık. Bizler de Suriye’den Tunus’a, Ürdün’e birçok dost ve kardeş ülkede etkinliklere katıldık.
İlişkiler sadece edebiyatla sınırlı kalmadı, sanatın diğer alanlarını da içine aldı. Karşılıklı olarak sergiler açıldı, konserler verildi..
Bir gün Arap Ressamlar Birliği Başkanı, Antakyalı Ressam Dr. Haydar Yazıcı ile Şam’da geziyorduk. Şam merkezindeki Osmanlı Hanedan Mezarlığını bana ilk kez Dr. Yazıcı göstermişti. Oradan Kassiyun Dağı’na çıktık. Dağın büyük bir bölümü çıplaktı. Nedenini sorduğumda Doktorun anlattıkları tüylerimi diken diken etmişti. Bir zamanlar yemyeşil olan, 25 bin peygamberin mezarının bulunduğu Kassiyun, direnişçiler saklanıyor diye Fransızlar tarafından ateşe verilmiş, milyonlarca çam ağacı yakılmıştı. 1920 yılında San Remo Konferansı ile Fransa’ya verilen Suriye’de Fransızların hâkimiyeti 1946 yılına kadar sürmüştü.
Her turistin uğramdan edemediği Halep Müzesi’ni sanırım her Antakyalı görmüştür. O müzede dev Hitit, Asur yontuları vardır. Fakat bu dev yontuların çoğu birer makettir. Çünkü asılları Fransa’nın müzelerindedir.
İşgal, insan kıyımı yanında tarih, doğa kıyımıdır da. Bunu daha önce Irak’ta yaşadık, Afganistan’da yaşadık.
“Sanatın iyileştirici ve birleştirici gücü” hayatımızda hep olsun.
YORUMLAR