Toplumda her fırsatta konuşulan yine kadınlar oluyor. Hep kadınlar hedefe konuluyor, kadınlar
sorgulanıyor, kadınlar yargılanıyor. Kadının ne giydiği, nasıl yürüdüğü, nasıl güldüğü, hangi sözü
söylediği dillerden düşmüyor.
Kadınlar hep ön planda, ama ne yazık ki yanlış bir biçimde.
Haklarında olur olmaz sözler söyleniyor, asılsız suçlamalar yöneltiliyor.
Son olarak Manifest grubunun sahne performansları, müzikleri ve dansları tartışma konusu yapıldı.
Hemen bildik yaftalar devreye sokuldu:
Yok, “Teşhircilikmiş.”
Yok, “Hayasızca hareketlermiş.”
Yok, “Toplum ahlakına aykırıymış.”
Yok, yok, yok…
Hayır! Bu söylemlerin hiçbirini kabul etmiyoruz. Bu bakış açısını reddediyoruz.
Asıl sorgulamamız gereken, kadın bedenini cinsel bir obje haline getiren zihniyet olmalıdır.
Kadını sadece “namus” ya da “gelenek” üzerinden tanımlayan, bir birey olarak görmeyen anlayışı
eleştirmeliyiz.
Çünkü ancak bu şekilde ilerleyebiliriz. Ancak bu şekilde önümüze çıkan engelleri kaldırabiliriz.
Kadını susturmak isteyenlere karşı ses çıkarmazsak, geleceğimiz karanlığa mahkum olur.
Aksi takdirde bizi bekleyen, sadece baskı, sansür ve eşitsizliktir.
Bu gidişatı değiştirmek için çaba göstermek zorundayız. Kadının özgürlüğünü tehdit eden her söz,
her davranış, her bakış bir adım geriye gitmemize neden olur.
Bu nedenle, kadınların haklarına yönelen açık ya da örtülü saldırılardan uzak durmalı; toplumu da
bu konuda bilinçlendirmeliyiz.
Peki ya dans?
Evet, dans! Bu bir danstır.
Kadın şarkı söyler, dans eder, istediği gibi giyinir, dilediği gibi yaşar. Kadın, kimsenin iznine ya da
onayına ihtiyaç duymadan, kendi hayatını kendi belirler.
Kadın özgürdür. Kadın serbesttir.
Ve bu gerçeği unutmamak, unutturmamak hepimizin sorumluluğudur.
Bir kez daha hatırlatıyoruz.
Kadını yargılamayın, kadını susturmayın ve kadını sınırlamayın. Onun yanında olun, onunla birlikte
yürüyün.
Ancak o zaman gerçekten özgür bir toplumdan söz edebiliriz.
YORUMLAR