6 Şubat depremlerinden bu yana Hatay’ın en büyük yarası iletişimsizlik oldu. Yerel yöneticiler halkın sesini duymuyor, halk da taleplerini yöneticilere ulaştıramıyor. Ortaya çıkan tablo ise net: Her sorun, ardında yeni bir sorun bırakıyor ve şehir, adeta kendi kendine kapanan bir çemberde sıkışıyor.
Bütün mesele, doğru iletişim kurmakta. Doğru anlamazsak, doğru aktaramayız; sorunlar katlanarak büyür. Hatay’da bu domino etkisini, günlük yaşamın her köşesinde görmek mümkün. Trafik çilesinden elektrik ve su kesintilerine, TOKİ konutlarındaki hak sahipliği sorunlarından gece yarısı yapılan yıkımlara kadar her adımda iletişimsizlik kendini gösteriyor.
Mağaracık’te Samandağ’da yaşanan olaylarda hem muhalefet hem de iktidarın sessizliği, halkı yalnız bırakıyor. Dikmece TOKİ konutlarında çıkan sorunlar sonrası yetkililerin sessizliği, spekülasyonları besliyor. Honda Kavşağı’ndaki yenileme çalışmasının ardından alınan ani karar değişikliği ve yeni inşaat hamlesiyle ilgili açıklamaların gelmemesi, iletişimsizliğin bir başka yüzü.
Plansız inşaatlar, habersiz yol değişiklikleri, kesintiler… Hepsi halkın sinirlerini geriyor, insanları hayatta kalma mücadelesine itiyor. Depremler sonrası Hatay, sadece enkaz altındaki binaların değil, kaotik iletişimin de gölgesinde yaşıyor.
Yerel idareciler ve halk iletişimi karşılıklı kurabilseydi, yaşanan sorunların çoğu belki de hiç ortaya çıkmazdı. Ama Hatay’da iletişim tek taraflı bir silah gibi kullanılıyor; yöneticiler halkın taleplerini duymuyor, halk da isteklerini duyuramıyor.
Sağlıklı iletişim ancak karşılıklı fikir alışverişi ve şeffaflıkla mümkün. “Ben öyle istiyorum” veya “Ben öyle yaptım” demek, sadece sorunları büyütür. Günün sonunda kimse ne yaptığını anlatamıyor, kimse ne istediğini doğru ifade edemiyor. Bizler de bu keşmekeşin içinde nefes almaya çalışıyoruz.
Hatay için artık zaman konuşmak değil; sesimizi duyurmak, sorumluluk almak ve iletişimi hayata geçirmek zamanı. Sessizlik, kaosu beslemeye devam edemez.

YORUMLAR