Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Murad DEMİRKOL

Akustik

İncelmiş bir kabuğa, kırılganlığın ne olduğunu kim anlatabilir?

Dış dünyaya kapatılan zihin ve zorunluluğun yarattığı özgüven kaybını…

Bedenimizde yaşanan her hasar, bir boşluğa işarettir ve belki sıra dışı bir tanıklığa… 

Kendinize uyanmak gibi bir durum bu,

Yaşamı bir dönüm noktasıyla algılamak, bir yenilenme çabası…

Sadece duygularımızın baş edebileceği bir sorun değil elbette…

İçimize birikmiş bir sorun değil…

Kurgusal ve açmazı olan bir sorun…

Bireye bu yaşananların ne olduğunu anlatmak…

Kalabalığın ne olduğunu…

Yalnızlığın nasıl tanımlandığını…

Görünür olma histerisinin nelere mal olduğunu…

Beğendirme kaygısının zihnimize baskıladığı o kulak çınlamasını…

“Gece hiç ses yok.

Yalnız kükremesi boşluğun

Ve saydam belirsiz ayın ışığı…”i  diye sesleniyor Ritsos

Her aksamaya hastalık gözüyle bakmamalı…

Durgunluğa özellikle, göz kayması ve dalıp gitmelere…

Yoksa bunca sözcüğün, tekrarına katlanmak zorunda olduğu bir çağda nasıl iyileşebiliriz?

Başka nasıl baş edebiliriz…

Geçmişe bakmakta ciddi zorluklar yaşayabiliriz elbette… Belleğin kendisine sırt çevirmek…

Hissetmek ve yaşamak arasındaki, o ince tanışıklığın yarattığı hiçlik anı…

Mutluluk bir yere kadar…

Evreni tanımak ve onunla baş edebilmenin yollarını bulmak…

Kurgunun ve gerçeğin buluştuğu yeri işaretlemek…

Ayrıştığı ve sadeleştiği yer…

Şiire eklemlenmiş dil…

Toplum ya da kalabalığa…

Bunca sözcüğün tekrarına katlanmak zorunda olduğu bir çağda, yaşamak mı sadece

Yoksa aynanın bize sunduğu görüntüyü iyileştirme telaşı mı?

“İlerliyorum, ey yeryüzü yolcuları,

Var olan gelecekten

Denizlerin çok ötesine, atan nabızlarımla…” ii

Karartının içini hep merak etmişimdir…

Sığ suların içine çektiği renkleri…

Doğanın bıraktığı izleri…

Her şey bu kadar darmadağınken, dilin kendini ifade etme telaşını…

Kaçışları, susuşları ama en çok da yüzümüze kekeme sözcükler bırakan kopuşları…

Hayatın karşılığını hayata bırakmamalı, gölgenin sızısını bilhassa.

Kim kimi iyileştiriyorsa ona…

Kendinize uyanmak gibi bir durum bu, güneşin doğuşuna, ağaçların, kuşların, böceklerin…

Kaygılara bir isim bulmalı ya da bir lakap

Hırpalanmış, gelişigüzel sözcüklere…

Bizi bir çemberde mahsur bırakan acılara…

Sözünü damıtarak belki, hayal ederek ve hatırlayarak… 

Adımlarına güvenerek, onca rengi, sesi ve bakışı kucaklamak

Ancak hep bir soru, hep bir merak…

Neye ne kadar görünmeli, neyi ne zaman?

iSessizliğin Sesi, Yannis RITSOS,  Çev: Cevat ÇAPAN

iiAŞK ŞİİRİ, Vicente  ALEIXANDRE, Çeviri: Sait MADEN

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER