Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mehmet Karasu

Antakya Yanıyor…

Bir şehir kaç kere yıkılır? Kaç kere susar sokakları? Kaç kere sınanır insanı, doğası, tarihi?

6 Şubat sabahı Antakya yerle bir oldu.

Tarihi binalar gitti, evler barklar yıkıldı, yüzlerce yıl yan yana yaşayan komşular bir anda ayrı düştü. Kentin belleği silindi, sesi sustu. Biz hâlâ o büyük yıkımın yasını tutarken, şimdi bir başka felaketle karşı karşıyayız: Ormanlarımız yanıyor.

Evet, iki gündür Antakya’nın dağlarından gökyüzüne siyah dumanlar yükseliyor. Yangın, yalnızca ağaçları değil, ciğerimizi de kavuruyor. Dalların ucunda açan umudu, ormanda yuvalanan hayatı, yabanın sessiz çığlığını birlikte yitiriyoruz. Defneyle, zeytinle özdeş bu bereketli topraklarda şimdi közler var.

Bu ormanlar bizim çocukluğumuzdu; yürüdüğümüz patika, serininde dinlendiğimiz çam altı, ilk şiirimizi mırıldandığımız kuytu… Hepsi küle döndü. Doğayla kurduğumuz o derin bağ bir kez daha koptu. Depremle yıkılan evlerin ardından, şimdi göğe yükselen alevlerde de geçmişimizi uğurluyoruz.

Oysa Antakya, tarih boyunca dinlerin, dillerin, kültürlerin bir arada yaşadığı nadide bir yuva. Antakya’nın taşı da toprağı da birlikte yaşamanın, dayanışmanın simgesidir. Bu kadar acıyı hak etmiyor bu kadim şehir. Ne depremi hak etmişti, ne yangını…

İçimiz yanıyor.

Ciğerlerimiz yanıyor.

Antakya yanıyor…

Ama bu şehir, yok olmayı bilmeyen bir şehirdir.

Binlerce yıl boyunca ne yangınlar gördü, ne istilalar atlattı. Yine de küllerinden doğdu. Bugün de doğacak. Çünkü bizler, onun insanları, her yıkımın ardından yeniden el ele verip ayağa kalkmayı bilen bir halkız.

Şimdi görev hepimize düşüyor. Bu toprakların bir nefes alabilmesi için, doğasını, belleğini, tarihini korumak için hep birlikte ses yükseltmeliyiz.

Antakya bir yangın yeridir belki bugün. Ama yarın, o küllerden yeşerecek bir fidanın adıdır.

Bu satırları, hem bir Antakyalı hem de yıllardır bu kente gönül vermiş bir edebiyat ve kültür insanı olarak kaleme alıyorum.

Depremde evimi, sokağımı, belleğimi kaybettim. Şimdi ise ormanlarımızı, nefesimizi yitiriyoruz.

Ama umudumuzu yitirmeyeceğiz.

Çünkü biz, Antakya’nın taşına, ağacına, insanına sevdalıyız.

Ve bu sevda, en büyük direniştir.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER