“Adımı hatırlamıyorum…” diye irkildi.
Ne olduğumu…
Yanan ağaçların çığlığı, yanan canlılığın…
Bir kördüğüm, yaşama yeni acılar katıp duruyor sanki…
Doğanın anlamlandıramadığı bir kaygı…
Bunun bir rüya olmadığından emindi artık.
Başını kaldırdığında, gökyüzüne saldıran karartıyı gördü o kadar…
Ve belki kendinde olduğunu sezdiren dalıp gitmeler…
Sakaktaki canlılık donuk bakışlarla gelişigüzel yüzüyordu sanki.
Bir deniz veya bir dalga ama daha çok bir boşluk…
Bir Pandomim sanatçısıydı belki, bir sokak müzisyeni…
Yaşam uluorta bir ezinti gibi yaklaşıp duruyordu işte.
Kalabalıktan sıyrılan çocuklar ona doğru yaklaşıp, konuşsana konuşsana! diye bağırdı.
Arkadan bir babanın aynı boşlukta ilerleyen çığlıkları duyuldu.
Kumbarasına para at! Kumbaraya para!
Yaşanan hız öylesine derinlikliydi ki, buraya nasıl geldiğini bu konuşmaları nasıl yaptığını anlayamıyordu.
Belki gerçekten boyutlar arası bir yolculuk onu bulmuştu da, sınıyordu. …
Gece veya gündüz farkı yoktu sanki.
Işıklara verdiğimiz anlam neyse o.
Renkler değişiyordu sadece.
“Ama üzüntü demek, gece gündüz, uykuda olsun, uyanık olsun, vücuduna saplanmış bir oku taşımak demek, çekilir şey değil bu…”i diye mırıldandı.
Kafka’nın hangi kitabında okumuştu bu pasajı, Kafka kime yazmıştı, kime sitemli?
Ama kendi ağzından duymak yepyeni bir his… Yeniden yazıyormuş gibi.
Bir çeşit yabancılaşma diye söylendi… Belki zihin karmaşası…
Çatlaklar arasında bir ışık olmalı.
Etrafında dolanmaktan yorgun düştüğümüz bir ışık…
Okuduklarımızla yaşadıklarımızın iç içe geçmesi gibi mi?
Asla!
Etrafına bakınıp yeniden söylendi; “Çok değil yüz binlerce yıl önce, bir gün yirmi üç saat olabilir miydi?
Bugün yüzümü seçemiyorum oysa…
Bir sürü boşluk arasında her şey kaybolup gidiyor!
Kulağında Kafka’nın sözü, “Yaşamımız diyorum, bulanık bir su gibi…” ii
Bireyin toplumla olan ilişkisi diyordun, kaba bir tiyatro diyordun…
Yeni giysilerini giyinip, yeni bir yola, yeni adımlarınla, kendi ayaklarınla yürümek…
Ama “yığınlara dikkat et!” diye gülümsedi Kafka
“Adımı hatırlamıyorum…”
Ne olduğumu da…
Yanan ağaçların çığlığı, yanan canlılığın…
Bir kördüğüm, yaşama yeni acılar katıp duruyor sanki…
Doğanın anlamlandıramadığı bir kaygı…
Kulağıma çalınan isimlerle bu kadar hızlı bir geçiş yaşamak…
Düşündüklerimiz gördüklerimizden vahim…
Popüler etiket histerisi… Kimse kimseyi “canlı” diye etiketlemiyor…
Korkunç değil mi?
“Ya dünya çok ufak ya da biz çok devasayız,
iki durumda da onu tamamen dolduruyoruz…” iii
iMilena’ya Mektuplar, Franz Kafka, Çev: Esen Tezel
iiMilena’ya Mektuplar, Franz Kafka, Çev: Esen Tezel
iiiMilena’ya Mektuplar, Franz Kafka, Çev: Esen Tezel
YORUMLAR