Geçtiğimiz hafta İstanbul ziyaretimde Silivri Cezaevi’ne de uğradım. Bu sefer bir kısım ziyaretlerim sonrası İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı Ekrem İmamoğlu ile de görüşme imkanım oldu.
Cezaevine giriş yaptım, görüşme odasına geçtim ve beklemeye başladım. Üzerine çok yoğunlaştığımız, sıkıntılı dosyalara girerken zaman zaman heyecanlandığım olur. Fakat itiraf etmem gerekirse çok uzun bir zamandır bu kadar heyecanlanmıştım. Ekrem başkanı beklemek çok farklı bir duyguydu benim için. 2 gün önce cezaevine gittiğimde ve başka bir görüşmedeyken yan kabine Ekrem Başkan gelmişti. Başkanı orada görünce çok duygulanmıştım. Çünkü Ekrem başkan ve diğer yol arkadaşları hiç hak etmediği bir şekilde cezaevinde tutuklu olarak yargılanıyordu. Ben bu düşünceler içindeyken Ekrem başkan geldi ve görüşe başladık.
Basında Ekrem başkanın son duruşması sonrasında ciddi bir kilo kaybı yaşadığı ve modunun çok düşük olduğu yazıldı. Böyle bir durumun olmadığını açıkça söyleyebilirim. Tabii biraz kilo vermiş fakat çok ciddi bir kilo kaybı yaşadığını söyleyemem. Cezaevleri yapısı gereği çok kasvetli ve enerjisi kötü mekanlardır. 3 ayı aşkın bir süredir haksız yere tutuklu olan ve hakkında atılmadık iftira kalmayan bir insanın modunun düşük olması da gayet normal bir durumdur. Fakat tüm haksızlıklara ve türlü iftiralara maruz kalan bir kişiye göre çok güçlü göründüğünü rahatlıkla ifade edebilirim.
Ülkedeki gidişattan memnun olmayan insanlar ve gençler, son yıllarda çok dramatik olaylar yaşadılar. Bu travmalar en son CHP’nin kurultay davasındaki süreçte de gün yüzüne çıktı. Ben görüşmeye başlarken, yaşadığımız baskılardan, hukuksuzluklardan bahsettim. Sayın Başkana onurlu ve güçlü duruşu için bir birey olarak teşekkürlerimi ilettim ve bundan güç kazandığımızı da ifade ettim. Ekrem başkan algıları çok açık ve her şeyin fazlasıyla farkında.
Kendisi yaşadığı hukuksuzluğu anlattı, bize düşen görev nedir diye sorduğumda ise “CHP’nin tek yumruk olması gerektiğini, sürecin iyi yürütüldüğünü, her ne kadar bu birlikteliği dağıtmak isteyenler olsa da bunlara müsaade edilmemesi gerektiğini” ifade etti. Bunun haricinde bilhassa “30-40 yaş arasındaki gençlerle bizlerin daha çok etkileşim içinde olmamız gerektiğini, kapı kapı köy köy dolaşıp yaşanan haksızlıkları anlatmak gerektiğini” tavsiye etti. Devamında Hatay’a, bilhassa deprem sonrası çok ciddi destekler verdiklerine, en son Kırıkhan’da çok güzel bir okul yaptıklarını ve açılışına geldiğini, bunların anlatılması gerektiğini de söyledi. Okuduğu kitaplardan konuştuk, nasıl bir Türkiye hayal ettiğini tasvir etti.
Hatay’a bu kadar ilgi duymasına ve bu kadar çok Hatay’ı sormasına itiraf etmem gerekirse çok şaşırdım. 6 Şubat’tan hemen sonra Hatay’a geldiklerini, Arsuz’da kaldıklarını, çok soğuk olduğunu ve kaldıkları yerin yanındaki yıkık yapıları anlatıverdi.
Yaklaşık 45 dakikalık sohbetimizde birçok başlığı konuştuk. Günün sonunda ben karşımda bir insan gördüm. Haksızlığa ve hukuksuzluğa uğramış, hakkında her gün yüzlerce iftira atılan bir insandı. Başta da bahsettiğim üzere, başkan her şeyin farkında. Uygun görürse bir not yazmalarını rica ettiğim. Sosyal medya hesaplarımda da paylaştım, sayın Başkan çok değerli ve güzel iki not kaleme aldı. Öncesinde deprem ve depreme dirençli kentler temalı güzel bir not kaleme aldı.
Sonrasında ise Hataylılara özel olarak bir not daha kaleme aldı, “ATATÜRK’ün Türkiye’ye kattığı son vatan parçası Hatay’a ve Hatay’lılara kucak dolusu sevgiler, saygılar” iletti, “HER ŞEY ÇOK GÜZEL OLACAK” diyerek notunu tamamladı. Ailem, onu sevenler ve memleketimi hissederek sarıldık, kucaklaştık.
Haksız yere özgürlüklerinden alıkona herkes için bir kez daha haykırarak Adalet diliyorum, Olağan Hukuka Dönülmesini diliyorum.
İnanıyorum, Her Şey Çok Güzel Olacak.
YORUMLAR