Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Murad DEMİRKOL

İstiridye

Zamanı inciten bir gidişi saklamak, sıklıkla yinelediğimiz bir sözcüğün alışkanlığında kaybolmak gibi…

İçimizde taşıdığımız her neyse, kentin yarım kalmış tutkusuna karşılık gelen…

Kim nasıl anladı kendi kendine söylendiği ezgiyi

Geçmişin gölgesiyle incinen mevsimleri nasıl?

Ama avuçlarıyla büyüyenler bilir, sözcükler en çok kendine seslenir,

Ve rengiyle üşür kuşların en çekingeni…

“Ah, sesime sağır yalnızlık…

Güzle ballanacak dikenleri tanı…”[i]

Suskunluğu konuşmayalı zaman oldu…

Kaygıları hafifletmeyeli…

Bir yaşamın gözünde parıltı yoksa hiçbir cümlenin sonu yok…

Çünkü insan, yaşamı kendi anılarıyla büyütür…

Bir istiridye kabuğuyla belki, yaşamın ne vakit incindiğini konuşurken,

İnsanın insandan çektiğini ve daha da acısı doğanın insandan çektiğini hatırlayarak…

Öyle ya, her ses kendi çığlığıyla büyür…  

Sözcükler en çok kendine seslenir…

Ve rengiyle üşür kuşların en çekingeni…

 “Göm, gizle, ey çılgın, kanayan kalbini

Buzların, alayların içine!…”[ii]

Kalabalığı iyice ezberledin ve biliyorsun,

Göz göze gelmelerin dahi bir ölçüye atıf yaptığını…

Her şeyin aslında hüzün olduğunu…

Yaz yağmuru olduğunu damlacıkların…

Nasıl mı diye başlamalı yoksa neden mi?

Hayal gücünün tıkandığı anı düşünemiyorum…

Nasıl bir çaresizlik nasıl bir boşluk…

Kendine benzeyeni yoklamak ayrı bir dert…

Sokaklarda yalınayak söylenerek, seslerin ve renklerin peşine düşmek…

İçimizde taşıdığımız her neyse, kentin yarım kalmış tutkusuna karşılık gelen yani…

Esin kaynağı demiyorum ama bir ritim arayışı dahi yok…

Farkında olmadan belki hepimiz bu çemberin tekrarıyız…

Koşuşturmadan, etikete, beklentilerimizden, verdiğimiz değere kadar…

Bir uğultunun tutsağı…

“Her şey ne kadar yakın, her şey ne kadar uzak…” diye yazmış Edip Cansever

Kulaklarım çınlıyor ilk değil ama bitip tükenmeyen bir gökyüzü uzunluğunda…

Daha kaç kez atıf yapmalı

Hayır diyememek belki, kalabalığı üzmekten kaçınmak

İncelik nasıl bir duyguysa o…

Berraklık…

Zihninizden taşıp, ortaklaşan akarsu…

Derinlik ya da debi…

Dönüp dolaşıp kendine çarpan gelgit…

Varoluştur çünkü bireyin kendine sakladığı dil…

Sesine işlediği ahenk…

İçine seslenen çokluk…

Bir mekân etkisi…

İyimserlik gibi ama değil…

Daha çok karasız bir tebessüm…

Bir okuma tekrarı da olabilir…


[i] Kirlenmiş Kağıtlar, Sennur Sezer

[ii] Yalnız, Friedrich Nietzsche, Çeviri: Behçet Necatigil

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER