1469-1527 yılları arasında yaşayan, siyaset bilimi ve politik etiğin kurucusu sayılan Floransalı Niccolo Machiavelli, önceleri dürüst bir yöneticiymiş. Bu nedenle başı belaya da girmiş, haksız yere hapishanelere de düşmüş. Bakmış ki olmuyor, hak adalet değerleri işe yaramıyor, ‘çalmayacaksın, yalan söylemeyeceksin’ türünden dinsel ve ahlakî ilkelerden çark etmiş, reel politikanın, sosyo-ekonomik olgunun gücünün farkına varmış, politikanın işleyiş mantığına uygun kuramlar geliştirmiş. Hazret özellikle Hükümdar (Prens) adıyla dilimize çevrilen kitabında “Korkulan bir insan olmaktansa sevilen bir insan olmak mı, yoksa sevilen bir insan olmaktansa korkulan bir insan olmak mı daha iyidir” diye sorduğu soruyu, hükümdara hitaben şöyle cevaplıyor:
”Hem sevilen hem de korkulan bir insan olmak gerekir, derim. Fakat bu iki özelliği bir arada bulundurmak güç olduğundan birisinden vazgeçmek gerekirse, korkulan insan olun derim. İnsanlar, sevilen kişilerin şiddetinden çok, korkulan kişilerin şiddetinden çekinirler..
Sonuç olarak diyorum ki:
insanlar, sevmekte kendilerine, korkmakta ise hükümdara tabi olduklarına göre, hükümdar başkalarının elinde olana değil, kendisinin elinde olana güvenmelidir.”
Eğer halk sizi sevmezse, sizden uzaklaşacak olursa onları ezin, gözlerinin yaşına bakmayın, onları sürüm sürün sürdürün. Halk hükümdarı sevmezse, başına türlü uhubetlerin geleceğini çok iyi bilmelidir, o zaman halk sizi sevmeye mecbur olur, ben size bu yolu öneririm diyor.
***
Bu son aylarda Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptaliyle başlayan süreç, ertesi gün kendisinin ve çalışma arkadaşlarının gözaltına alınmasıyla yaşananlara baktığımızda İtalyan siyaset bilimci Machiavelli ‘in beş yüz yıl öncesinde yaptığı insanlığın halleriyle ilgili bu fikirler ne kadar da tanıdık değil mi? Bugünün Türkiye’si için nasıl uyduğunu anlatmaya gerek var mı? İktidar mensuplarını sevmeyenin başına neler neler geldiği/geleceği malum değil mi? Türkiye’de her geçen gün yükselmekte olan bu korku ortamında, herkesin bunu iliklerine kadar nasıl hissettiğini anlamak için âlim olmaya gerek var mı? Ayan beyan hissediliyor.
İktidar,18-19 Mart’tan bu yana seçme ve seçilme hakkına varana kadar her türlü demokratik hak ve özgürlüğü askıya alan saldırısına karşı halkın ortaya koyduğu demokratik direnişi engellemeye ve gösterileri yasaklamaya çalıştı, bunun için yüzlerce kişiyi tutukladı. En son “Bunun (İmamoğlu) nefesi 2028’e kadar yetecek mi izleyip göreceğiz. Bakalım cumhurbaşkanlığı hevesi yolunda daha kaç CHP’li telef olup gidecek” biçimindeki bu vahim açıklama da devletin, 102 yaşındaki Cumhuriyet’in en yüksek makamından söylendi. “Telef”in karşılıkları arasında “Bir hiç uğruna ölmek… Mahvetmek-mahvolmak, (hayvanı) yok etmek, öldürmek” var, değil mi? Muhalefetten birisi, partisinin ve üyelerinin de seçimiyle aday olacağını açıklamış, belki başkaları da olacak. Fakat “cumhurbaşkanlığına heves ettiği için” ne olmuş? Telef olmuş, tarih olmuş! Başkaları heves ederse onlar da telef olacakmış.
Bu açıklama şu anlama gelen bir tehdittir: “CHP kazanabilecek bir cumhurbaşkanı adayı çıkartırsa, Ekrem İmamoğlu’na ne yaptıysak, ona da aynısını yaparız. Seçim olsa da, karşımda kaybedecek adaylarla göstermelik bir seçim olur.” Bu açıklama, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’a yönelik de bir tehdittir; aynı zamanda, İmamoğlu’na yönelik operasyonun kumpas olduğunun, hukukla ilgisinin olmadığının itirafıdır! Bu girişimle 16 milyon nüfusa sahip ve Türkiye’nin ekonomisinin dinamosu olan İstanbul, adeta tutsak kent haline dönüşmüştür; onunla birlikte, Türkiye de esir alınmıştır!
Başta Cumhurbaşkanı, iktidar kesiminin muhalefet hakkında söyledikleri, siyasi tartışma için kullanmayı uygun buldukları dil, yeterince provokatif. Bu dili kullanırken “Gidin, bu muhalefetin önderlerine saldırın” demek istemiyorlar herhalde. Ama bir toplumda türlü türlü insan var. İktidarın muhalefet üstüne söylediklerini dinleyen,
saldırıya geçen adamın Türkçe bilgisi eksik olsa da bir sözlüğe erişmek imkansız olmasa gerek. Türk Dil Kurumu’nun sözlüğü “telef etme”nin anlamını öncelikle “öldürmek, yok etmek” olarak veriyor. Dünyaya bugünkü iktidarın gözünden bakmayı seçmiş bir Türkiye yurttaşı bu tanımdan haberdarsa bu söylenenleri nasıl anlamlandırmalı? Saldırgan, saldırısını CHP lideri Özgür Özel yumrukla/tokatla yapıyor. Yani “telef olacak” sözünün anlamını yumuşatmış.
***
Machiavelli’nin en çok esinlendiği düşünür muhtemelen Saint Agustin’dir (354-430). Bu Hıristiyan filozofa göre “Amaç Allah yolu ise, kutsal bir gayeye yönelikse, yöntemin meşruiyetini tartışmak gerekmez.” Machiavelli’den yüzyıllar önce Kuzey Afrikalı din adamı böyle buyurmuş. Machiavelli’de onun izInde giderek demiş ki:
“Öyle Hz. İsa Efendimiz’in dediği gibi, ‘bir yanağına tokat atana öteki yanağını uzat’ mantığıyla Tanrı iradesine uygun devlet kuramazsınız. İnsanların kurduğu devletler gaddardır, acımasızdır, yakar, yıkar, öldürür; yöneticilerin hepsi de zındıktır, mülhittir. Eliniz mahkûm, siz eğer Allah’ın buyruğu olan ‘Civitas Dei- Tanrı Şehri’ni kurmak istiyorsanız, ‘Civitas Terrana- Dünya Şehri’nin’ yöntemlerini kullanmak mecburiyetindesiniz. Tokat yiyip, öteki yanağı dönmek enayiliktir. Tokata eyvallah dersen dünyaya şeytan egemen olur. Civitas Dei kurma yolunda amacınız kutsal oluğu için Allah sizi affetmekten öte cennette sonsuz mutluluklara gark eder.”
CHP iktidar olmak konusunda ciddi ise şunu anlamalı, CHP lideri tokat yiyemez! İtin biri başkana şaplak atamaz! “Bu saldırı aslında hepimize” duygusu yaratılmış ve asla geri adım atmayacağınız inancını pekiştirebilmiştir. İşin sırrı; bir ortak anlatıyı ve hikâyeyi sahiplenip büyütmekte: Asla bir suikast ya da tokat korkusu yaşamadan konuşacağımız, her birimizin eşit ve özgür vatandaşlar olarak yaşayacağı, adaletin üzerine hiçbir gölgenin düşmeyeceği ve siyasetin sadece adil bir yarış olacağı bir ülke istiyoruz!
‘Halk mağduru sever’ lafı 20 küsur senedir moda oldu. Halk mağduru falan sevmez. Halkın zaten kendisi mağdur. Halk kendisi gibi itilip kakılan istemiyor. İten kakana karşı duran, kendini ittirip kaktırtmayan istiyor.
Millet, ‘tokat atana diğer yanağımı da ben dönerim’ diyeni isteseydi, Gandi Kemal’i seçerdi.
Atatürk’ün CHP’si halihazırda Türkiye’nin birinci partisi ve bir moral değer bütününü temsil etmektedir . CHP’nin mevcut lideri CHP’nin hakikaten tarihi bir kurultayıyla genel başkan olmuş birisi. CHP liderine atılmış tokat millete atılmış bir tokattır. Oy tercihini CHP’den yana kullanan seçmene ‘haddini bil’ demektir. Veya bazı karanlık çevreler/derin güçler Özgür Özel’e bir uyarı yaparak ona hayatının tehlikede olduğu mesajını verip: “Fazla ileri gidiyorsun. Ayağını denk al!; “Miting filan yaparsan yumruğu yersin, akıllanmazsan telef olursun” demek mi istemiştir ?
CHP lideri ‘aldım kabul ettim artık hayırlısı’ deme lüksüne de sahip değildir. Millete tokadı atan ve attıran herkesten hesap sormak zorundadır. Siyaset yapmak aşağılamak, hakaret etmek, tuzak kurmak değildir, olmamalıdır. Topluma yön veren bir siyasetçi, kullandığı her kelimeyle milyonlara örnek olur. Sürekli öfke, kinle konuşan, kendisinden farklı düşünen herkesi yaftalayan bir dil; ahlaki üstünlüğünü kaybetmiş, sadece iktidarda kalmak için her yolu mubah gören bir anlayışı yansıtır.
Bu makyavelizm siyaset zihniyeti ile, bu akıl almaz gerginlik içinde, ulus olarak hiçbir zaman huzura kavuşamayız.
Pof. Dr. Garip Turunç – Bordeaux (Fransa) Üniversitesi ve İstanbul Galatasaray Üniversitesi Em. Öğt. Üy.
Bordeaux, Cumartesi 10 Mayıs 2025
YORUMLAR