İnsanlar mı şehri, şehir mi insanları sağaltır bilinmez ama bu geçmiş dediğimiz an, daima bir hüzünle yoklar kulağımızı…
“Ne kadar hüzün geçmişse dünyadan
Ne kadar acı geçmişse yaşayacağız…” diye yazmış Turgut Uyar.
Bir sokak doğasını okşayan bireyle yoklar bedenini… Mahalleye adanmış bir karakterle… Paçası geniş bir kuşakla…
Motosikletiyle çocukluğumuza ekmek kokusu taşıyan fırıncısıyla…
Mahallemizin abisi, Edip Aslanyürek de kansere bağlı solunum yetmezliğine yenik düştü… Eskilerin Elektrik Mahallesi, şimdilerin Gazi mahallesinin emektar fırın ustası…
“Görüyorsun konuşacak bir şeyimiz kalmadı
Sadece bakışlarımızda hüzün…” diye mırıldanıyor Ümit Yaşar Oğuzcan
İnsanlar mı şehri, şehir mi insanları sağaltır bilinmez ama bu geçmiş dediğimiz an, daima bir hüzünle yoklar kulağımızı…
Adımlar savsaklasa da çocukluğumun fırını aynıydı hep… Ekmeği, tuzu…
“Hüzün çırılçıplaktır bir yaz öğlesinde
Ve gölgesizdir…” diye araya giriyor Ataol Behramoğlu
Çocukluğumun yalpalayan adımlarına sırnaşan hüzün… Elektrik mahallesinde 3. Sokak Antakya’nın minyatür mozaiklerinden sadece biri…
Her inançtan, her düşünceden, her kaygıdan bireylerin bileşkesi…
Hırçın ama koruyan ağabeyler, hikâyeci teyzeleriyle rengârenk…
Kahve fincanında Miryante teyze
Çocuk öyküsünden Corcet abla
Elinde likörle tattırmak için Abdo amca…
Itır teyze’nin sesi yükselecek derinden…
Nahda teyzenin uzakları bekleyen bakışları…
Süleyman baba ve Annem Vehibe’nin göç yılları…
Bugüne kalansa Edip Aslanyürek’in haberi. …
“Elleri titreyen yaşlı bir kadındır hüzün
ya da hasta bir tanıdıktır ancak
Unutma…” diye fısıldıyor Ahmet Telli
Bazı insanlar bir roman karakteri gibi taşınarak süzülür semtimize… Herkesin düğününe koşar, herkesin cenazesine…
En komik anları da yaşar, acı günleri de…
Edip ağabey, Yeşilçam’ın Metin Akpınarı’nı andırıyor aslında. Ama daha çok sinemanın hırçın ama iyi kalpli figüranlarını…
Öyleyse Edip Cansever’le uğurlayalım mahallenin Edip abisini… Gülerek, koşarak, kızarak, adımlarımızı yalpalayarak hatta…
Bir futbol topunun arkasında kaygısızca koşarak, dost ortamında kendinden geçerek… Ekmek kokusuyla uğurlayalım… Lastiği inmiş bir motosikletle…
Bükülmüş bir dudağa konan hüzünlü gülücükle uğurlayalım… Sokakları adımladığı o gür sesiyle…
Edip Cansever’le uğurlayalım…
“Hüzün baş duygumuzdu.
Yaz günleri sahici denizler, sahici kıyılar olurdu.
Ama bizim sığınağımız sonbahardı,
cam önleriydi, sokağa bakan…”
Murat DEMİRKOL
YORUMLAR