Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Garip Turunç

SONUN BAȘLANGICINDA MIYIZ ?

Demokrasinin vazgeçilmezlerinden seçme ve seçilme hakkını kullanmak için geçen Pazar bir kez daha sandık başındaydık. Yerel seçim maratonundan çıkan sonuç Türk siyaseti açısından pek çok mesajı içeriyor. Öncelikli olarak seçmen iktidara “sarı kart”tan öte “kırmızı kart” göstermiştir. Mesele 10 aday, 20 bölge, 30 şehir meselesi değil. Ülkenin kırmızıya boyanmış haritası bize halkın önemli bir karar verdiğini göstermiştir. “Tek adam rejiminde, haklar ve adalette yaşanan erozyona ve aynı zamanda gerici, karşıdevrim çabalarına alan açanlara karşı da Atatürk ilkeleri, Cumhuriyet değerleri savunucularının net duruşu da sandık iradesinde ortaya konmuştur.  Bu kalkışma bir nevi 1908 Hürriyet Devrimine yönelmiştir ve Mustafa Kemal Paşa‘nın tarih sahnesine çıktığı anlardan biri olmuştur. Kazanan kim sorusunun yanıtı demokrasi ve umuttur!

 

***

Amerikalı bilimkurgu yazarı Philip K.Dick’in daha sonra televizyon dizisi de yapılan Yüksek Şatodaki Adam adlı bir eseri var. Eser, İkinci Dünya Savaşını Almanya ve Japonya’nın kazandığı ve bu iki ülkenin ABD’yi işgal ettiği paralel bir evreni anlatıyor.

 

31 Mart seçiminin sonuçları belli olduktan sonra bu eser geldi aklıma ve “Acaba seçimden AKP belirgin bir üstünlükle çıkmış olsaydı; CHP’nin elindeki İstanbul başta olmak üzere büyük şehirler; örneğin Adana, Antalya, Mersin ve Eskişehir AKP’ye geçseydi Türkiye’yi nasıl bir dönem beklerdi” diye düşündüm.

 

Seçimi AKP kazansaydı varacakları sonuç beliydi. Mart seçimlerini mayısın devamı olarak görüyorlardı. 2017’de başlayan başkanlık rejiminin oturduğunu, halkın sistemi kabullendiğini söyleyeceklerdi. AKP’nin ağır toplarından Mustafa Şentop açıklamıştı. Birkaç gün önce, 31 Mart’ı nasıl gördüklerini anlatmıştı: “Bu seçimle beraber Türkiye’de bir dönem kapanacak. Ne olacak? Yeni sistemle beraber 2018 seçimlerinden sonra başlatmış olduğumuz süreç Türkiye’de yerleşmiş olacak.”

 

Rejimin niteliği – Türkiye Cumhuriyeti’ni bir şariat devletine çevirmek – dahil ne çok şeyi tartışacaklardı… Yeni anayasa yapılacak, sistemin temel taşları yeniden döşenecekti. Erdoğan iktidarının sonsuzluğunun dört yıla yayılmış resmi çizilmeye başlanacaktı.

 

Bütün bunları düşünüp kafamda canlanan senaryodan “Türkiye nefes aldı” diyorum. Türkiye bu sonuçla daha büyük bir kaosa sürüklenmekten kurtuldu. 31 Mart seçimleri Erdoğan’ın iktidarına vurulmuş en büyük darbe oldu. Halk; boşalan cebinin, kaynamayan tenceresinin, karartılan geleceğinin hesabını kesmeye karar verdi. Kendisine en yakın, en görünür protesto tercihini yaptı. Hemen her bölgede “Erdoğan’a dur” diyeceği seçeneklere yöneldi.

***

Seçimin asıl sürprizi CHP’nin, Ecevit’in aldığı yüzde 41 oydan 47 yıl sonra birinci parti haline gelmesi, 22 yıl sonra da AK Parti’nin birinciliğini ele geçirmesidir. Rakam net: CHP yüzde 37.8, Ak Parti yüzde 35.5… 100 birim üzerinden değerlendirirsek CHP’nin bundaki oy hakkı yüzde 30’du. Yüzde 70 esasında AKP kaybetti.

 

CHP’nin yükselişinin birinci sebebi, iktidarın ekonomideki başarısızlığıdır. Boş tencerenin tepetaklak edemeyeceği iktidar, gerçekten yokmuş. Rahmetli Demirel haklı çıktı. Ancak boş tenecerenin ertelenmiş etkisiyle açıklanabilecek bir şaşkınlık içinde herkes. Gecikmeli olarak sandığa yansıtıldı sanki. Temmuz 2018’de gönderilen Şimşek’in Haziran 2023’te ‘kurtarıcı’ olarak çağırılması beş yıllık yanlışların ispatıdır.

 

CHP’nin başarılı sonuç almasının ikinci sebebi, sağ seçmenden oy alabilir hale gelme çabasıdır. Başarının baş temsilcileri olan Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun klasik CHP’li tipinden farklı insanlar olması da bunu doğruluyor. CHP’yi eski dar doktriner kalıbının dışındaki geniş kitlelere açma (“Helâlleşme”/“milletin değerleriyle barışma”) politikasını Kılıçdaroğlu başattı. Sanılanın aksine Özgür Özel de bu açılmayı sürdürdü. CHP’yi eski kavramlarla değil, “sosyal demokrat” olarak tanımlaması, “milliyetçi demokrat, muhafazakâr demokrat, Kürt demokrat” kitleleri çağırması olumlu bir yaklaşım oldu.

 

Taşlar henüz yerine oturmuş değil. Önümüzdeki dört yıl çok uzun bir zamandır ve belirleyici olacaktır. CHP açılımını ne ölçüde sürdürür? Merkez sağda yeni bir hareketlenme olur mu? İktidar ekonomiyi toparlayabilir mi? Dönümüzdeki dört yılın dinamikleri bunlara bağlı.

 

CHP camiasının zaaflarına bilenler takdir ederler ki en zoru da bu sınav olacaktır. Parti içinden veya parti çevresinden yerel seçim başarısının sarhoşluğuna kendilerini kaptıranlar bunca çabayla elde edilmiş kazanımları riske atabilirler. Parti yönetiminin bu dönemde her zamankinden daha hassas, daha dikkatli, daha özenli olması gerekiyor.

 

***

Seçimle gelen seçimle gider umudunu yitirmek üzereydik. Demokrasiyi eğip büküyorlardı. Sandıktan “Türkiye’de halk seçimle getirdiğini yine seçimle gönderecek yolu bu geçen Pazar günü geri dönmemecesine açtı” sonucu çıktı. Beyaz ihtilal oldu. Demokrasi kazandı. Cumhuriyet başa döndü. İsraf kaybetti. Yağma kaybetti. Yolsuzluk yapan kaybetti. Yoksul bırakan kaybetti. Kötü yönetim kaybetti. Büyüklenme kaybetti. Tehdit kaybetti. Șantaj kaybetti. Kumpas kaybetti. Montaj kasetçilik kaybetti. Tarikat cemaat desteği kaybetti. Devlet adamı kimliğini unutup siyasi parti temsilcisi olarak sokak sokak seçmenleri ikna etmek için gezen bakanlar kaybetti… Atandıkları koltukların verdiği güçle kendilerini “DEVLET” sananlar kaybetti. Türk milletinin alın terini kendilerine hak görerek sınırsızca harcayanlar, ihaleler yoluyla işçinin, gencin, emeklinin kanını emenler kaybetti… Șehre ihanet kaybetti. Tek adamlık kaybetti. Tahripçi dil kaybetti. Çatışmacı söz kaybetti. Kutuplaştırma kaybetti. Önce adalet, hak ve hukuk, demokrasi, birlik ve beraberlik, kardeşlik, umut ve yenilenme kazandı.

 

Bu beraberliği, bu kardeşliği, bu umudu, bu yenilenmeyi İmamoğlu’yla Yavaş ve Özel’in zafer konuşmalarında gördük. Fakat şımartma riski de var. CHP’nin zafer sarhoşluğuna kapılmasını en çok AK Parti ister, yararlanacağı hatalar yaptıracağı için. Dolayısıyla CHP’nin de mesajı doğru okuması önemli.

 

Toplum olarak çok acı bir ilacı içmeye mecbur görünüyoruz. Bizi pek meşakkatli günler bekliyor. Bu süreci dağılmadan, parçalanmadan atlatabilmemiz için birbirimize, devletimize güvenimizin yeniden tesis edilmesi şart. Bunun için de bir zamandır hakim olan, devlet yönetiminde keyfilik, hukuk ve kural tanımazlık görüntüsünün derhal sonlandırılması gerekiyor.

 

Hayatın getirdiği zorlukları toplumca göğüsleyebilmemiz için yürekten inanacağımız, kendimizi bir parçası gibi hissedeceğimiz sahici bir hikayeye ihtiyacımız var. Artık en hayati mesele haline gelen toplumsal uzlaşının tesisi için şeffaf ve kapsayıcı bir yaklaşımla güvenin yeniden inşası şart.

 

Bu son seçimdeki başarıyla birlikte “rövanşist” bir ruh haline girmekten kaçınmak gereği önem kazanıyor. Yıllardır önümüzde oynanan oyunun insanı çıldıracak hale getiren davranışlar düşünülecek olursa bundan normal bir şey olamaz, ama sakin, “sükunet” içinde olmalıyız. Bu toplum elbette farklı düşünceler, inançlar, idealler üretecek. Ama bu “farklılık” nedeniyle boğazlaşmak değil tartışmak kültürü geliştirmek gerektiğini bilecek. Son seçimde alınan sonuç bu anlayış ortamının oluşmasında da olumlu rol oynayabilir ve bu potansiyel boşa harcanmamalı.

 

Sınırlı kaynaklarımızı daha âdil ve verimli şekilde kullanmaya, üretken yatırımları teşvik etmeye, yüksek katma değerli üretim ve ihracat temellerinde yükselen sağlıklı bir ekonomiye geçmeye ve bunun için girişimcilere fırsat eşitliği sunarak rekabet ortamını iyileştirmeye mecburuz.

 

***

Sonucun sonuçu:

 

Değişen bir topluma, değişime yüz tutan bir Türkiye siyasetine doğru gidiyoruz ve bu alan yavaşça kımıldamakta. Ülkemizin potansiyelini tam anlamıyla değerlendirecek, tüm vatandaşlara fırsat eşitliği sunacak ve geleceğe umutla bakmamızı sağlayacak bir hikaye, ortak bir vizyon oluşturabilecek miyiz yoksa bir sonun başlangıcında mıyız hep birlikte göreceğiz.

 

Pof. Dr. Garip Turunç – Bordeaux (Fransa) Üniversitesi ve İstanbul Galatasay Üniversitesi Em. Öğt. Üy.

 

Bordeaux, Salı 2 Nisan 2024

 

YORUMLAR

Bir adet yorum var

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER