Sözcükler, mimikler, geçim yalnızlığı…
Canlıyı canlı yapan özelliklerin dışına taşmış bir varoluş gayesi…
Kim kimi olgunlaştırır hangi yokluk hangi yoksulluğu
Kurgunun kendisi sığınılacak bir liman veyahut sonsuz bir yok oluş
Toplumun mu, bireyin mi belleğini kuşanmalı diye sıralanan cümleler…
Adımıza yorum yapanlar, çizenler, yazanlar
Yeni bir dilin sancısıyla yaşamak neyse o…
Saatlerden uzak bir yerdeymiş gibi yokluyorum zamanı…
Her şey daha öteki ve her şey daha az…
Savsaklayan yalnızca adımlar değil, yorulan ayaklar veya uyuşan kol…
Bir ruhun huzursuzluğuna dokunmak neyse o…
Hayallerini sayıklayan bir çocuk işçinin duygularına dokunmak neyse…
Kafamın içinde adı konmamış döngü, bir algoritmik yoklayıcı…
Birbirinden bağımsız dönüp duran bir sürü sözcük…
Sorular ve bol şıklı seçenekler…
Zamana söylenen kızım ilişiyor gözüme…
“Ey zaman! Beni bu kadar hızlı büyütme!” diye irkilen çocuk işçiler ilişiyor…
Suratıma neyi çarpıyorsunuz diyen…
Sözcüklerimle neyi bölüyorsunuz diyen çocuklar…
Renkleri örtmek zorunda bırakılan, maviden uzaklaştırılan…
Makine dili her şeyin tarifini yapamıyor sonuçta…
Bir ve sıfır ya da ikili sayı sisteminin kendisi bu yokluğun neresinde kim bilir…
Kalıp yargılarla işletilen bir büyüme evresi kimi ne kadar tatmin edebilir ki…
İç içe bindirilmiş zihinler yığını kimi ne kadar?
Renkleri örtmek zorunda bırakılmış bir çocukluk kimi ne kadar olgunlaştırır?
Kafamın içinde adı konmamış bir döngü, algoritmik yoklayıcı…
Birbirinden bağımsız dönüp duran bir sürü sözcük…
Sorular ve bol şıklı seçenekler…
Ürkenleri düşünmüyorum bile…
Farklı renklerden
Hayal kuranlardan
Oysa kalıp yargılarla işletilen bir büyüme evresi kimi ne kadar tatmin edebilir ki…
Farklı olana duyulan alerjik durum belki…
Sanatın aykırılığına, düşün sıra dışılığına…
Belki hiç gerçekleşemiyoruz…
İster makine dili, ister sokakta oynanan körebe,
Geleceğin yokluğunu toparlamak neredeyse imkânsız…
Oysa neleri var insanın yaşanacak… Cebinden çıkarıp, olgunlaştırması gereken neleri var…
Hemen her gün, yeni bir bellek arayışı var…
Kentlerin beton görünümüne dalmamak için korkunç bir çabaya ihtiyaç var…
Kalabalığın diline kanmamak için…
Giyimin kurgusuna, yeme içme alışkanlıklarına
Kaba bir öfkeye ve televizyon programlarının diline dalmamak…
Adımıza yorum yapanlar, çizenler, yazanlara inat
Saatlerden uzak bir yerdeymiş gibi yaşamak var…
Öyle ya, görünür her sözcük daha sığ ve her şey öteki…
Bir çocuğun duygularına dokunmadıktan sonra, renklerini hissetmedikten sonra…
Savsaklayan yalnızca adımlarımız olmayacak.
Yorulan duygular, uyuşan gerçek…
Zihinde bitip tükenmeyen esrik bir yolculuk…
YORUMLAR