Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Murad DEMİRKOL

Umut Ve Tahta Bacak Frida

Elisabeth Kubler Ross, idealindeki insanı “Tanıdığım en güzel insanlar, yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi ve kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş insanlardır. Bu kişiler yaşama karşı geliştirdikleri kendine has takdir, duyarlılık ve anlayışla; şefkat, nezaket, bilgelik ve derin sevgiden kaynaklanan ilgi ve sorumlulukla doludurlar.” tanımıyla ifade eder .

Görüntüyle gerçek birbirine ne vakit karışsa; yaşamak ve umut üzerine öykünen kurbağanın, büyük bir gayretle, kulenin tepesine çıkışını anımsamalı belki…

Meksikalı ressam Frida, 1950 yılında günlüğüne şunu yazıyor

“…Hâlâ tekerlekli sandalyedeyim
ve yakında yeniden yürüyebilecek miyim bilmiyorum
Alçıdan bir korsem var
inanılmaz bir başbelası olsa da,
omurgama yardımcı oluyor
Hiç acı hissetmiyorum.
Sadece şu…
İnanılmaz bir yorgunluk ve
doğal olarak bazen de ümitsizlik…”

6 Temmuz 1907 de dünyaya geldiğinde, gelecekteki travmalardan habersizdi elbet.

Altı yaşındayken geçirdiği çocuk felci sonucu aksayan bir bacak…
1925 yılında onu yatağa bağlayan ve birçok insanın ölümüyle sonuçlanan trafik kazası…
Her yerinde kırık ve çıkıklar… Vücudu bütünüyle alçıyla kaplı…
Bitmek bilmeyen ameliyatlar ve çelik korseler…
Felçli olan bacağı kesilirken, yatakta geçen sancılı günler…

Çaresizlik, kişinin geçmişte yaşadığı keskin travmayla, kontrolünü kaybettiği esnek bir yapıdır… Umut ise herkesin kendiyle gurur duyması için gerekli olan sebeplerden sadece birisidir… Her şeye rağmen hayattaydı Frida. Yaşamın her türlü iktidarına karşı, direncin gücünü haykırıyordu düzene…

Sonrası sancılı bir aşk… Bu evrenden ayrılıncaya dek tüm kaprislerine rağmen, tapınırcasına âşık olduğu ünlü ressam Diego Rivera ile göz göze gelişi…

“Hayatımda iki büyük kaza geçirdim; biri Diego’ydu ve diğerinde ise bir tren, az daha beni öldürüyordu. Diego kesinlikle çok daha yıkıcıydı”

Yeni renklere yelken açmak, direnen bireyin en önemli umudu olmuştu… “Hasta Değilim”  diyordu Frida… “Resim yapabildiğim sürece hayatta olmaktan memnunum. Unutmayın, düşlerimi değil, kendi gerçeğimi resmediyorum ben…”

Farkında olmadan, umutsuzluğun kasvetli geçmişiyle alay ediyordu belki…

Sıra dışı bir gençlik, tapınırcasına yaşadığı aşk, aldatılmalar ve bir sürü sebep sıralayarak Diego’dan vazgeçtiğini anlatan şiiri.

“…Bunlardan sadece bir tanesi senden vazgeçmem için yeterli değildi,
çünkü sevgim yüceydi.
Ama hepsini düşündüğümde senin benden çoktan vazgeçtiğini anladım.
Bu yüzden ben de senden vazgeçtim.”

Elisabeth Kubler Ross’un insanı tanımladığı gibi, acının ve umudun direnciydi Frida…

Zamansız sancılardan kendini yaratan, kalıplaşmış evrene karşı omurgasıyla savaşan bir ressam…

“Gecelerim, çarpan kocaman bir yürek gibi.
Saat üç buçuk.
Gecelerim aysız.
Gecelerim pencereden süzülen gri ışığa gözünü kırpmadan bakıyor…”

13 Temmuz 1954 sabaha karşı doktorlar tarafından ölü bulunduğunda, yüzündeki ifade, her şeye rağmen yaşama tutunmanın resmini çiziyordu…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER