Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muhsin Boz

UZGÖRÜ

Günlük hayatta az kullandığım için, anlamını yavaş yavaş unutmaya başladığım sözcükler çıkar karşıma.  Erinmeden bakarım sözlüğe. Bazen sözcük eskimiştir, Osmanlıcadır. Sözcüğü bilmediğim halde, cümleyi veya paragrafı anlamışsam, bakmadığım olur. Ama bazen hiç bilmediğim, özbeöz Türkçe bir sözcükle karşılaşırım. İşte o zaman mutlaka bakarım, bakmalı…

Sanırım bir yıl kadar önceydi. Kulağı tırmalamayan, hoş bir sözcük çıktı karşıma: Uzgörü. Önceden duymamıştım. Birkaç yakınıma sordum, onlar da duymamış, anlamını bilmiyorlar. Uzak bir gerçeği veya doğruyu önceden görmek. Kısacası çok ilerisini görmek. Eğer öngörü, kısa zaman sonrasını görebilmekse, uzgörü çok çok daha ilerisini görebilmek olarak kabul edilebilir. Sözcüğü telapatik olarak uzağı görme şeklinde yorumlama hatasına düşmeyelim. Kişinin kendi hayatı veya yakınlarının hayatıyla ilgili birtakım şeyleri görmek şeklinde değil. Uzağı görmek için kişinin zeki, birikimli, deneyimli olması gerek. Birikim derken, bu kendi kendine oluşan bir şey değil. Çok okumak, okuduğunu anlamak, gözlem yeteneği, empati kurmak, ileri görüşlü olmak ve unuttuğum pek çok özelliğin yan yana gelmesi gerek. Uzgörüsü iyi birini tanıyor muyum diye hemen sordum kendime ve çok düşünmeden cevabını verdim: Atatürk! Öyle ya, vatandaşı olduğun ülkenin yavaş yavaş çöktüğünü görüyorsun. Bir subay olarak savaşlara katılıyorsun. Ülken yıkılıyor ve sen yokluklar içinde bulunun bir ülkeden yeni bir cumhuriyet yaratıyorsun. Bütün bunların yanında daha uzağı, bir 100 yıl sonrasını da görüyor ve gelecek kuşaklara uyarılarda bulunuyorsun.

Ülkemizde ve dünyada uzgörüsü iyi olan başka insanlar da var elbette. Bilim adamları, filozoflar, sanatçılar… Belki de bu metni okuyan bir okur olarak, sizin de aklınıza gelen bir veya birkaç isim olmuştur. Uzgörüsü iyi olan insanların yaşamları, kendileri açısından zor olsa gerek. Düşünsenize, yaşamınıza ters düşen pek çok durum var. Bunların çoğu yanlış. Siz doğruyu biliyorsunuz ve yanlışı değiştirmeye çalışıyorsunuz. Ama büyük bir dirençle karşılaşacaksınız. Şöyle düşünürüm bazen. Eyleme geçmeseniz bile bazen sadece düşünmeniz, başkalarınca tehlikeli kabul edilecektir. Geçmişte edilmiş de. Örnekleri çok ne yazı ki!

Sokrates, MÖ 469-399 yılları arasında yaşamış Yunanlı bir filozof. Ahlaki, dinî ve siyasi meseleler hakkında felsefi tartışmalara girmesi nedeniyle idama mahkûm edilir. “Şehrin tanrılarına inanmamak ve gençliği yoldan çıkarmak” gibi uydurma bir suçlama ile yargılanır. Özür dileyip davranışlarını değiştirmeye söz verse, aslında affedilecek. Ancak kendi yaşam felsefesinin dışında yaşamaktansa ölmeyi tercih eder. Hepinizin bildiği gibi baldıran zehri içerek idam edilir. Dedim ya, yaşama şeklinize ters düşen pek çok şey var. Yanlışları görüyor, doğruları söylüyor ama uygulatamıyorsunuz. E, Sokrates gibi böyle yaşamaktansa, ölmek evvela deyip ölümden korkmamak. Sokrates, uzgörüsü iyi olan bir filozof muydu, diye düşünebilirsiniz. Hiç düşünmeden, evet, derim ben böyle bir soruya. Yukarda da söylediğim, yazdığım gibi. Bütün bilim adamları, filozoflar, sanatçılar…

 

KAYNAKLAR:

 

  • Fotoğrafın Arkasındaki Hikâye: Sokrates’in Ölümü: http://www.phil.bilkent.edu.tr/index.php/fotografin-arkasindaki-hikâye-sokratesin-olumu/

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER