İçinde yaşadığımız ve baskılarına maruz kaldığımız bugünlerde konuşmayı, tavır sergilemeyi, net olmayı önemsemesem… Bugünleri sessiz geçirenlerin affedilemeyecek derecede suçlarla işbirliği yapmış sayıldıklarını düşünmesem… Yapayalnız mağduriyetler, devasa haksızlıklar, utanılacak hukuksuzlukların altını kırmızı kalemle çizmezsek gelecek nesillerin suratımıza tükürme hakkı olacağına inanmasam… Ve benzeri düşüncelerim olmasa, bugün yazı yazıyor olmazdım büyük ihtimalle.
Böylesi zamanlarda günceli izleyip siyasi/societal yazı yazmak zor iştir. Olaylar, siyaset ve siyasetçilerle at başı koşarsınız, o ana dair hemen o an, üstelik at üzerinde kalem oynatır, eleştirel okumalar yaparsınız. Mesafeli olmanız gerekir. Ama aynı zamanda gözlediğiniz o ortamın dolaylı da olsa parçası haline gelmeniz kaçınılmazdır. Kanılarınız, bakış açısınız, eğilimleriniz vardır. Onlardan etkilenirsiniz.
Benim gibi Türkiye toplumun dışında yaşıyorsanız, iş daha çetrefildir. Bu tür toplumlarda (siyasi, kültürel, ekonomik) cemaatler, onlara aidiyet hali, kuvvetli önyargı ve denetim mekanizmalarıyla hüküm sürer. Ortak değer sahası çok dardır. Faydacılık ve partizanlık had safhadadır. Siyasi hayatta sert iniş çıkışlar yaşanır, üyesi olduğunuz toplum, ilgilendiğiniz meselelerle ilgili olarak aşırı kutuplaşır. Siz de taraf olma baskısıyla/tehditiyle karşı karşıya kalırsınız. Taraf olmak güvenli bir eve sığınmak gibidir. Taraftarlarla sarılır, sıkça onların arkasından bakarak yazarsınız. Zor olan ise ortada durmaya, yalnız kalmaya, doğru bildiğinizi yazmaya devam etmek ve demokrasi umudu ve fikrinin meşalesini taşıma geyreti içinde yol almaya çalışmaktır.
٭٭٭
Evet zordur yazmak bu durumlarda. Çünkü burası (anavatanım ve buraya ait olmayı seviyorum) ne Finlandiya, ne Moğolistan, ne de Kanada. Burası hususî bir ülke, burası Türkiye. Doğudan daha doğu, batıdan daha batı varoluşlar yanında, dünyayı aşırı umursamayan, kendine inanan, inandırılan, her durumda nemalandığı için her tür yalanların hem bir parçası hem de doğal sözcüsü olan; 3 Cumhurbaşkanı adayının da hapse atıldığı (CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Erem İmamoğlu hapiste, Zafer Partisi’nin genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Ümit Özdağ hapiste, geçmiş dönemde cumhurbaşkanı adayı olan Selahettin Demirtaş hapiste) siyasal iktidarın bağımlısı olmuş, üstelik, karar verici olana sorgusuz sualsiz “itaat” eden, egemen iktidarın kaybetmemek için “Hiçbir şey olmasa bile bir şey mutlaka oluyor!”larla her türlü “oyun”u sahneleyebilen, değişik bakışların da zihinsel patlamalar yaptığı dünyanın en ilginç bir ülke burası. Somut bir olay karşısında bile birbirine çok ters duruşlar bu ülkenin değişmez gerginlik alanları olarak her gün, her olayda yeniden zuhur eder.
Nitekim, şu yaşıma kadar ‘birlik ve beraberliğe her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz tarihi günler’den geçmediği bir günü olmadı bu memleketin.
Serbest tartışma ortamını korumadığımız, partiler üstü hayati kararlarda iktidarlar Meclis muhalefetini ve toplumsal desteği arkalarına almayı önemsemediği, eleştirilerden, uyarılardan yararlanmadığı için bir türlü gelmiyor olabilir mi o gün?
Hepimizin geleceğini, ülkenin kaderini etkileyen politika değişikliklerini tartışmanın, ‘ülkemizin dışarda köşeye sıkıştırılmak istendiği bir zamanda dış düşmana hizmet, içeriden sabotaj, operasyon ve ihanet’ sayılmayacağı için bir türlü gelmiyor olabilir mi o gün?
***
Dayatma yöntemi, siyaseten de kazandırmıyor. Bir düşünmeyelim mi yine de?…
Bugün Türkiye’nin yaşadığı siyasi – ekonomik yüksek tansiyonun altında “Erdoğan’ın daha ne kadar Cumhurbaşkanlığında kalması isteniyor olabilir?” konusu olabilir mi acaba? Kendisi veya Ankara’daki başka çevreler tarafından?
Ömür sonuna kadar Cumhurbaşkanlığında kalmak söz konusu olsa bile ömrün de bir limiti olduğu bellidir.
O zaman siyasi rekabet hiç kimse için ilelebet sürdürülemez. Onun için “Muhtar bile olamaz” diyenler de bir “limit” belirlemişlerdi, onların tahmini gerçekleşmedi.
Şimdi “İmamoğlu operasyonu”nu doğrudan Erdoğan’ın gelecek planlaması ile ilgili olarak görenler çoğunlukta. “İmamoğlu üç kere yendi Erdoğan’ı, üstelik İstanbul’da, Erdoğan’ın aşkla sevdiği dünya kentinde, şimdi Cumhurbaşkanlığında yarışmak için yola çıktı, gelişi de korkutuyor” değerlendirmeleri yapılıyor. Görünen denklemin bu olduğu da açık, İmamoğlu Silivri’ye yollandı, Cumhurbaşkanlığı için şart olan diploması iptal edildi, üzerine yüz kızartıcı suçlar yüklendi, FETÖ’den bildiğimiz ve tamamı haksız ve hukuksuz uygulamaların aynısı olduğunu geçen hafta Silivri’deki ilk duruşma gösterdi. Bunlarla ve arkasından geleceklerle “İmamoğlu işi bitti” ise, Erdoğan’ın yolu “ilelebet – sonsuza kadar” açılmış mıdır?
Erdoğan, 100 yaşında ülkeyi yöneten bir sima olarak tasavvur edilebilir mi?
Türkiye toplumu, kendi içinden başka bir aday çıkarmayacak mı? Çıkarmamalı mı?
Yazı zor iştir dedeim ya…. Ne ile uğraşıyorum görüyorsunuz, bir işin imkânsızlığını anlatmak için…
***
Gerek Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ve gerekse Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “Her şey yolunda, ülkemiz de normal yolunda devam ediyor” sözleri artık kimseye bir şey ifade etmiyor, çünkü bugün Türkiye’de yaşanmakta olan şey bir ekonomik ve siyasi tsunami.
Öyle bir ülke haline geldik ki, kimse yarın sabah uyandığında ne olacak, “Kimler gözaltına alınacak ya da tutuklanıp hapse atılacak?” bilmiyor. Bir “Tutuklama fırtınası” altında yaşıyoruz.
Artık siyaset yapmakla falan ilgisi kalmadı, başımıza gelenlerin. Çoktan aştık bunları. Onurumuzu kurtarmak gibi, çok başka bir yerdeyiz şimdi.
Ne yapalım bu durumda, susalım mı? Kuyruğumuzu altımıza kısıp köşemize mi büzülelim, yahut kaplumbağa gibi kabuğumuza mı çekilelim?
Oysa ihanet şöyle dursun, gerçekleri söylemek “vatan borcu” olmak gerekmez mi?
Bundan kaçınalım mı?
Sadece bir tek kişinin doğru ve haklı olduğu bir hastalığa yakalananların değer yargılarına terk edecek kadar az mı seviyoruz bu ülkeyi ki, kulak asmayalım yapılanlara?
Bizim yönümüz bellidir. Bizim pusulamız adalet, millet ve vatan sevgisidir.
Güçlüden yana değil, mecburiyetlerden yana hiç değil; haktan, hakikatten yana olmaya devam edeceğiz…
Pof. Dr. Garip Turunç – Bordeaux (Fransa) Üniversitesi ve İstanbul Galatasaray Üniversitesi Em. Öğt. Üy.
Bordeaux, Pazar 13 Nisan 2025
YORUMLAR