Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Murad DEMİRKOL

Bir Ağaç Gibi…

Ekranlar, gazeteler, sanal paylaşımlar…

Konuşanlar, bağıranlar, ama ben sözümü henüz tamamlamadım diye yutkunanlar…

Yemek uzmanlığından, siyaset ve ekonomi bilimine kadar, isminin önüne uzman etiketi iliştirenlerin yükseltip alçalttığı ses bileşkesi…

Hemen herkesin çemberine doladığı bir yapaylık… Doğanın iliklerine sırnaşan bir şaşkınlık hali…

“Hüzünle sevinç, umutla düş kırıklığı sürekli iç içeydi; belirsiz bir duygu, ama daima yabancı olmak ve alışamamak…” diye sesleniyor Stefan Zweig

Umut… Şiir, roman ve bireyi düşleriyle buluşturan o devasa ritim… Sesimize ilişen sıra dışı renk demeti…

Oysa umudun ayrı bir yeri var şairin dizelerinde. Hayatın elinizden kaydığı anlarda bile, kaygan zemine rağmen, yaşamak.

Memleket ve insan sevgisi için yazılanlar dolaysızdır. Çağın çelişkileri, acıları, keskin soluğuyla sivrilmiş ve doğayla bütünleşmiştir. Kalabalıklar içinde yalnızken, kendi içinize çekilme tehlikesi olsa bile, yüreğiniz okyanuslara, fırtınalara kapıldığında o tek liman olan umut, şairin olmasa olmazıdır…

“Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yanı ağır bastığından…” diyecek kadar.

Çünkü Nazım için yaşamak, bir gerçekliktir. Dolayısıyla, Türk şiirine lirik toplumcu gerçekçiliği, gerçek çatışkıları, doğayı, romantizmi ve buna paralel serbest vezinle şiirde özgürleşmeyi getirmiştir…

“Özgürlük, bir masum kuştur, insanın göğüs kafesinde yaşayan…”

Bir ağaç gibi yaşamak, yağmur tanesi gibi, insandan doğaya yayılan bir ışık… Yaşamak, doğayla paylaşmaktır, renklerin sesi olmaktır yaşamak…
.
“Güneşi İçenlerin Türküsü” (1928), “835 Satır” (1929), “Varan 3” (1930), “1+1=Bir” (1930), “Sesini Kaybeden Şehir” (1931), “Gece Gelen Telgraf” (1932), “Benerci Kendini Niçin Öldürdü?” (1932), “Portreler” (1935), “Taranta Babu’ya Mektuplar” (1935), “Kurtuluş Savaşı Destanı”, “Saat 21.00-22.00 Şiirleri”, “Memleketimden İnsan Manzaraları I-V“…

“İyi insanlar, iyi hayvanlar, iyi bulutlar hiçbir zaman kaybolmaz …” diye yazmış Sevdalı Bulut Masalı adlı eserinde.

Tarihsel olayların, acının, özlemlerin birbiriyle kaynaştığı kocaman bir umut demektir yaşamak…

Şair, doğaya gelişigüzel bakmakla yetinmez, insanı bilgece ele alır, filozofça tartışır.”

“Sevmek mükemmel iş delikanlım, sev bakalım! Mademki kafanda yıldızlı bir gece var, benden izin sana sev, sevebildiğin kadar…” diye seslenir

Nâzım Hikmet, bireysel duyarlılıkla toplumu bütünleştirmiştir… Toplumu çeviren bir dişli, bir enerji ve bir rüzgâr… 1963’te Vera’ya yazdığı şiirinde ölüme ve aşka ve hatta doğuma, bir aradaymışçasına seslenir…

Gelsene dedi bana… Kalsana dedi bana… Gülsene dedi bana… Ölsene dedi bana… Geldim, kaldım, güldüm, öldüm…”

Dopdolu bir hayatın ulaştığı en haklı ve en sade yaşam…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER