“Çimenler örtüyor şimdi
nedenleri ve yaşananları.
Birileri yattığı yerden
ağzı açık bakıyor bulutlara…” diye seslenir Wislawa SZYMBORSKA
İçinde bulunduğumuz kaotik dünya, karşı karşıya olduğumuz fiziksel ve düşünsel çöküş, savaşlar, nükleer tahribat, doğal kaynakların egemenlerin elinde ufalanması, çevre sorunları, toplumsal sorunların yığın sorunlarına dönüşmesi ve daha bir sürü bireysel sarmal…
Bazen yazdığınız her şey boşluğun içerisinde anlamsız bir sızıyla salınmaya mahkûmdur… Bitişine inanmadığınız hüzünlü bir ana fısıldar durmadan… Evrenin taşımakta güçleştiği kentsel yoğunluk, teknolojinin sunduğu yapay rol modeller, tüketim çılgınlığını karşılayabilecek üretim ve tanımsız çalışma koşulları, her geçen gün yalnızlaşan yeni tip insanlarda buluyor karşılığını…
Aslında geleneksel toplum anlayışının yarattığı travmada başlıyor her şey… Çünkü geleneksel toplum kalıplarında birey yoktur… Onu türlü algılarla eriten toplum yığınları vardır. Ona hayatı kanıksatan, kabullendiren, duygusuzca büyüten toplum kalıpları…
Öyle bir kanıksama ki; çocukların savaşlarda yitirildiği, çocuk gelinlerin neredeyse sıradanlaştığı, çocukların kız erkek farketmeksizin, cinsel istismara maruz kaldığı bir sarmal. Bireyi işletme çarkına çeviren, çarpık yapılaşmalarla betonlaştıran bir sarmal. Yeşili Avm-lere dönüştüren, türlü göstergelerle insani ölçüm yapmaya çalışan bir sarmal…
Eşcinsellerin sorunu…
Kadın cinayetleri
Kayıt dışı işçilik ve işsizlik
Kölelik şartlarında çalıştırılan mülteciler ve çocuk işçiliği…
Taşeronlaşma ve cinayet diye tanımlanabilecek iş kazaları…
Sağlık ve eğitimin paralı gücü
Çevrenin tahribatı…
Bu ve bunun gibi insancıl sorunların gündemden düşmesi için dünyanın hemen her bölgesinde türlü algılarla bambaşka bir hayat sunuluyor… Bu kurgusal döngüde, bilim ve teknolojideki tüm gelişmelere rağmen birey, kontrolü dışında gelişen ve oyun kurucu güçlerin yaratacağı görüntülerin insafına terk edilmiş… Kendini bu üretim tüketim ilişkisi üzerine konumlandıran yığınlaşma; ölümüne rekabet, yabacılaşma ve bunların sonucu olarak, savaş ve sömürü ortaklığını besliyor…
En hazini de dünyanın hemen her yerinde olduğu gibi, insanlığın refahı ve mutluluğu için gündem yaratması gereken kalemlerin, gündemin bekçiliğine soyunan yazar çizer sarmalında dolanıyor olması…
Oysa sanat, görünen evreni hayata katmakla kalmaz, yarattığı ideal dünyayı yansıtarak, içimizdeki kasveti özgürleştirir… Bireyi sağaltır önce… Sağlıklı toplum inşa etmek üzere, yüklendiği sorumlulukla hareket eder…
“O kadar çok şey oldu ki şimdiye kadar
olmaması gereken.
Olması gerekenlerse
olmadı.
İlkbahar olacaktı yolunda,
ve mutluluk da, öteki şeyler arasında…” diye sesleniyor Wislawa SZYMBORSKA
YORUMLAR