Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Murad DEMİRKOL

Sanal Toplum

İçinde bulunduğumuz çağ, kolaycılığın ve algıların çağıdır…

Blok halinde beğen butonuna koşturan veya blok halinde kınamaların kaydığı zaman tüneli çağı…

Sanal büyünün karmaşasıyla, sanal yığınlara dönüşeli epey zaman olmuş…

Bireyin birey olamadığı, toplumun yarı baygın bir koroya dönüştüğü gürültülü yalnızlık…

Ne garip çağ değil mi?

Bir tarafta olma kaygısı… Bir tarafa yakın durma…

Bir tarafı beğenme, diğerini bir ya da iki tuşla silme histerisi

Aslında toplumsal anlayışın yarattığı travmada başlıyor her şey… Dil ve üslupta…

Oysa bireyin taraf olması gereken mecra insani değerlerdir…

Hukuk ve adalettir
Özgürlük arayışıdır
Sorgulamaktır
Emek ve alın terini gözetmektir
Doğaya ve barındırdığı canlıya saygıdır…

Ama evrenin taşımakta güçleştiği kentsel yoğunluk, teknolojinin sunduğu yapay rol modeller, tüketim çılgınlığını karşılayabilecek üretim ve tanımsız çalışma koşulları bireyi yok sayıyor…

Çünkü karmaşanın yarattığı kalıplarda birey yoktur…

Onu türlü algılarla eriten kurgular vardır. Ona hayatı kanıksatan, kabullendiren, duygusuzca büyüten toplum kalıpları…

Onu sanal dünyanın pençesine bırakan, işletme çarkına çeviren, çarpık yapılaşmalarla betonlaştıran bir sarmal.

İçinde bulunduğumuz kaotik dünya, karşı karşıya olduğumuz fiziksel ve düşünsel çöküş, savaşlar, nükleer tahribat, doğal kaynakların ufalanması, çevre sorunları, toplumsal sorunların yığın sorunlarına dönüşmesi ve daha yazamadığımız nice çelişkiler

Ama her şeye rağmen bireyin öncelikli ideali insani değerler olmalıdır. Haksızlığın karşısında olmak…

Öfkenin değil, sağduyunun yanında olmak. Algının değil, gerçeğin peşinde koşmak…

“Birey daima fikirden güçlüdür ama kendisi olarak kalması şarttır. İnsanın tek bilmesi gereken, insan olduğu ve öyle kalmak istediğidir…” diye yazmış Stefan Zweig

Bu tespit, çoğu zaman anlamsız bir sızıyla salınmaya mahkûmdur ama değerlidir…

Bu ve bunun gibi insancıl sorunların gündemden düşmesi için dünyanın hemen her bölgesinde türlü algılarla bambaşka bir hayat sunuluyor…

Bilim ve teknolojinin sunduğu yakınlaşmaya rağmen birey, kontrolü dışında gelişen kurguların ve kırılgan fayların insafına terk edilmiş durumda…
Savaşlar…

Nükleer yarış
Kadın ve çocuk cinayetleri
Kölelik şartlarında çalıştırılan mülteciler ve çocuk işçiliği…
Çevre tahribatı…

“Böylesine otomatikleşmiş bir düzende yaşayan insan; insan olduğunu, eşi benzeri olmayan bir birey olduğunu; umutları, düş kırıklıkları, üzüntüleri, korkuları, sevgisi, özlemi, yalnızlık ve hiçlik korkusuyla birlikte kendisine tek bir yaşama şansı verildiğini nasıl unutmasın??…” diyor Erich Fromm

Oysa doğa ve canlılık hiçbir boşluğu kabul etmez…

Kendine “kimim?” sorusunu dahi sormayan bireyleri, hiç kabul etmez…

Kuşkuyu sevmez, karamsarlığı hiç…

Hatırlanmak ister, hatırlatmak…

Yaşamın bir kırılganlık anı olduğunu bilir.

Bir gölgenin rüyası gibi, bütün renkleri değiştiren sıcak bir mevsim gibi…

Murad DEMİRKOL

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER