“ Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım
Bilmiyorsunuz.
Darmadağın gövdemi
Çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum…” diye haykırmış Didem Madak bir şiirinde.
Gündem baş döndürücü bir hızla akarken, döviz kuru ana gündem maddesi olmuşken, tartışma programlarının kadrolu simaları hemen her konuda uzmanlaşmışken, Ağustos ayında 41 kadın öldürüldü…
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre, bir önceki aya göre kadın cinayetlerinde artış yaşandı. Ağustos ayında işlenen kadın cinayetlerinin 15’i şüpheli ölüm olarak kaydedilirken, 13 kadının neden öldürüldüğü tespit edilemedi ve 5’i kendi hayatına dair karar almak isterken öldürüldü.
“Neydi acaba insanı böylesine açgözlü, şiddet yanlısı ve dövüşken yapan…?” diye fısıldıyor Ayşe Kulin, Sevdalinka adlı eserinde.
Öldürülen kadınların 17’sinin faili meçhul, 10’u evli olduğu erkek tarafından, 5’i akraba ya da tanıdığı kişiler tarafından, 3’ü babası, 3’ü oğlu, 1’i üvey oğlu, 1’i birlikte olduğu erkek ve 1’i eskiden birlikte olduğu erkek tarafından öldürüldü.
“Bir toplumun, şiddete davetiye çıkarıyor olmak gibi bir kaygısı olmaz kuşkusuz. O her ne kadar edilgen bir şiddet izleyicisi ise, o şiddete o kadar maruzdur zaten…” diye yazmış Şükrü Erbaş
Çünkü şiddet, hemen herkesin zihninde… Özellikle de toplumun. Suçun karşılığını bulmaya çalışan ve kendilerini kanundan üstün gören yığınların özellikle… Bu ruh hali, yaşanan şiddeti konuşmak bir yana, çoğu kez görmezden geliyor…
Suçlulara şunu yapalım, bunu yapalım, diye göğüs gere gere yapılan paylaşımlar cabası… Çünkü şiddet herkesin zihninde…
Kendini kanun yerine koyan ve suçun karşılığını vermeye çalışan yığınların özellikle… Toplumu sakatlayan en önemli sorun da bu aslında. Erkek egemen ağız, her konuşmasında kadın üzerinden konuşur… Her öfkesinde, her kavgasında, uzmanlaştığını sandığı her konuda ahkâm keser…
Trafikte…
Tribünde…
Evde…
İşyerinde…
Özellikle cezayı kendi elleriyle vermek isteyen yığınlarda…
Toplumun yarattığı dil ve tavırdan tutun, dizilerin ve haber bültenlerinin yarattığı şiddete kadar… İnsanlığımıza, çocuk ve kadın bedenine yönelik saldırıların aymazlaşıp, sıradanlaştığı bir dönemi yaşıyoruz…
Çocuk gelinleri konuşmuyoruz artık…
Çocuk işçileri…
İş kazalarını…
Yığınsal öfkenin yarattığı bir rahatlama, toplumsal öfkeyi yatıştırma, bir başka değişle, hiç bir söylem tribüne oynamanın ötesine geçemiyor… Bu şiddet kültürü, hepimizi her gün öldürüyor
Kadın, erkek, çocuk ve güçsüz olanları defalarca…
Çare, egolarımızdan arınıp, her düşünceden şiddetin karşısına insanca dikilmekte… Çare namus kavramının bir kadın olgusu imajını yıkmakta… Çare, çığırtkanlığa kapılmadan, saman alevi öfkeleri bir yana bırakıp, sağlıklı bir ülkenin, sağlıklı bireylerini yetiştirmekte… Ötekileştirmeyen, insanca değerlerin ortaklaştığı yeni bir kuşak yetiştirmekte…
“Rüyamda; bir kâse dolusu suyun içinde
Rengârenk yap-boz parçacıkları
Anlatmak istiyorum, dinlemiyorsunuz…” diye haykırıyor Didem Madak
YORUMLAR